5 Temmuz 2010 Pazartesi

Ben Seni Uzun Bir Yolda Yürürken Görmedim ki Hiç



Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç

Yağmurlar altında gördüm, kadeh tutarken gördüm de
Bir kıyıya bakarken, bakarkenki ağlayan yüzünle
Ve yarışırsa ancak Monet'nin
Kadınlarına yaraşan giysilerinle
Gördüm de
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Öyle kısaydı ki adımların, diyelim bir yaz tatilinde
Bir otel kapısının önünde, tahta bir köprünün üstünde
Bir demet çiçekle paslanmış bir kedi arasında
Öyle kısaydı ki adımların
Şöyle bir bardak yıkayışının vaktiyle
Ölçülür ve denk düşerdi ancak
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Yok bir yanıtın "nereye" diyenlere
Bir buz titreşimi gibi sallantılı ve şaşkın
Ve çabuk bir merhaban vardır bir yerden gelenlere
O bir yerler ki, diyelim çok uzak olsun
Sen gelmiş gibisindir oralardan, otobüslerden
Yollardan, deniz üstlerinden topladığın gülüşlerle
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki
Hani Etiler'den Hisar'a insek bile
Bir küçük yaşındasın, boyanmış taranmışsın
Çok yaşında her zamanki çocuksun gene
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Mart ayında patlıcan, ağustosta karnıbahar
Mutfağın mutfak olalı böyle
Bir adın vardı senin, Tomris Uyar'dı
Adını yenile bu yıl, ama bak Tomris Uyar olsun gene
Ben bu kış öyle üşüdüm ki sorma
Oysa güneş pek batmadı senin evinde
Söyle
Ben seni uzun bir yolda yürürken gördüm müydü hiç.

EDİP CANSEVER

4 Temmuz 2010 Pazar

Lale Devri Çocuklarıyız Biz



Çok geç kalmışız canım, vakit bu vakit değil.
Eski radyolar gibi, çatıya saklanmış aşk.
Öyle sanmışız canım, artık ölümsüz değil.
Leyla ile Mecnun gibi, çoktan masal olmuş aşk.
Lale devri çocuklarıyız biz, zamanımız geçmiş.
Aşk şarabından kim bilir en son, hangi şanslı içmiş.

Erkekler Alemi



Belki de erkeklerin kadınlarla birlikte olmalarının asıl sebebi, erkekliklerini yaşamak gereksinimi değil, kadın taraflarını yaşayabilecekleri kuytu bir yer bulma ihtiyacıdır. Birbirlerine sertlik ve yenilmezlik taslayarak bitkin düşen oğlan çocuklarının dinlendiği yerdir belki de kadınlar. ERKEK olmaktan yorulduklarında kendilerini bırakıverdikleri yumuşak toprak... Kıpırdamadan, sırt üstü yattığında insanı yukarılara kaldıran deniz suyu...

***

Yenilmek, büzülüp kalmak, sığınmak, sığışmak, kolları bacakları salıverip korunaksız oturmak, şakalaşmak ve komikleşmek, nahifleşmek ve aniden duygusallaşmak... Erkek dili içinde kendine yer bulamamış veyahut da o dilin dışında tutulmaya gayret edilen ne varsa, bütün o ufak tefek ve yaşamsal şeyler işte, tedavüle giriverirler kadınların bölgelerine girildiğinde. Ancak bir kadının kara sularına girildiğinde iner yelkenler yere. Rüzgârdan yorulmuş yelkenler, iniverirler...

Tuhaf olan şey bu halin, iki en yakın erkek arkadaş arasında bile anlatılmaması ya da bu halin bir başka erkeğe anlatılırken lügatin büsbütün değişmesidir herhalde. "Ne oldu? Nasıl gidiyor o kadınla?" dendiğinde cümlelerin hızla katır kutur hale gelmesi, hikâyenin gitgide değiştirilmesi herhalde en yakın erkek arkadaşlar arasında bile bir kadınla bir erkek arasında kurulan o teslimiyet antlaşmasının olmamasındandır. Erkekler, birbirlerine yenilmezler.

Daha doğrusu, erkekler birbirlerinin gözleri önünde yenilmezler. Erkekler bir aradayken muzafferdirler. Zaten belki de erkekler bu yüzden erkek arkadaşlığına kadınlardan itinayla ve büyük bir korkuyla sakındıkları tuhaf ve yüceltilmiş bir mana atfederler. O yenilmeyecekleri yeri üstüne titreyerek muhafaza ederler.

***

Hiçbir erkek hiçbir erkeği tanımaz aslında. Çünkü onlar, bir kadınla yaşadıklarını, o halleri, kesik kesik ve yaşadıklarının özüne temas etmekten itinayla kaçan bir dille anlatırlar. Dillerini eksilttikçe hallerini eksilterek ve nihayet olup bitenleri değiştirerek anlattıkları için erkekler, birbirlerinin hayatlarını asla tam olarak bilmezler. Onlar birbirlerini, bilmeden, kabul ederek, çoğu kez var sayarak, tahmin ederek, hatta bazen es geçerek yaşarlar. Bu yüzdendir, bir adama en yakın arkadaşının ince ayarlarına ilişkin bir soru sorduğunda bir kadın, bir türlü net bir cümle kurulamaz.

***

Siz hiç terk edilmiş bir adamın erkek arkadaşıyla bu konuyu konuştuğunu gördünüz mü? Kadınlara komiklik derecesinde tuhaf gelecek bir şeydir bu. Birbirlerinin yaralarını yalamayı öğrenememiş ama aslında öğrenmek de isteyen kediler gibidirler. Birbirlerine yıkılmış ağaçları ayakta tutmak için yapılan tahta destekler gibi yamru yumru, iğreti teselli cümleleri verirler. Meselelerden ancak o mesele üzerinde çok fazla düşünmemeyi becerebildikleri için kurtulabilirler.

Bir erkek bir erkekle dertleştiğinde bu yüzden, yastıklara cevaplanmamış yüzlerce soru düşer. Onlar kadınlardan farklı olarak ertesi sabah bu sorularla uyanmamayı becerebilirler.

Erkekler aleminde böyledir ince işler...

ECE TEMELKURAN - Milliyet gazetesindeki köşesinden


3 Temmuz 2010 Cumartesi

Duygularına Dokunmak İçin Doğdum



tellerin sesinden doğdum
her şeyimi verebileceğim biri için
sadece senin hislerini anlatan bir şarkı olmak için
kapat gözlerini ve ben içeri girmeye çalışacağım
kalbini, ilkbahar gibi uyandırmak için
çünkü duygularına dokunmak için doğdum
zamanı çal, bir şarkı seç ve memnun ol
kuşlar kadar özgür ol, sakın üzülme
zamanın gelecek, bunu sana hissettireceğim
yağmur sonrası güneş gibi gençsin hala
ışığı takip et, boşuna değil
ve göreceksin duygularına dokunacağım
şarkıların varher gün bir süreliğine
iyi hissetmek için tek yol
sadece kaybetmek ya da kazanmak için doğdun
birinin rüzgarla uyumu olmak için
aklın ve duyguların arasında yaşamak için
yolunu bul, kontrol et, her gün öğren
ışığı takip et, boşuna değil
ve göreceksin duygularına dokunacağım
şarkıların var
her gün bir süreliğine
iyi hissetmek için tek yol

Bilmez Miyim Hiç?



Bilmez miyim hiç bütün bu sözler ne der ona
Bu sözler ve bu sözlerin içinde çırpınan uzaklıklar
Dolaşıyorum bir başıma, ortalıkta kimsecikler yok
Kıyılar da bomboş, kır yolları da
Soluğumu duyuyorum ara sıra, bir onu duyuyorum
Duymuyorum belki de, biliyorum yalnızca
Ayaklarımın altında yaban naneleri, kekikler
Yol kenarında bir kapı, tahta
Peki, kim yitirmiş evini, ya da
Hangi yitikle yok olmuş o yapı
Kimbilir
Vuruyorum yokuş aşağı, kıyıya
Bir taşın üstüne oturuyorum
Ben oturur oturmaz
Çıkıyor kuytularından bütün görünümler
Ve ufak bir oyun oynuyor bana doğa
Alıp alıp götürüyor gözlerimi bıkmadan
Kısalıp uzayan bir çift yılan balığını andıran gözlerimi
Güneşin şavkından yuvarlanan çakıllara
Tam o sıra bir vapur yanaşıyor iskeleye uzun sürecek bir sonbahar taslağı gibi
Denize yeni sürülmüs bir tarlaya benziyor, uyanık, diri
Ve işin tuhafı bense
Alışıyorum gittikçe
Her gün bir parça daha alışıyorum yalnızlığıma
Ürperiyorum bir ara arkamdaki ayak sesinden
Ve bu yüzden mi bilmem
Durup bir süre çevreme bakar gibi yapıyorum
Sürüyle kus havalanıyor defnelerin içinden
Sürüyle, evet, hatırlıyorum birden
Nicedir unutmuşum saymayı bile günleri
Dağılıp gitmişler herbiri bir yana
Kuşlar gibi, onlar da
Benimse ne gidecegim bir yer
Ne de özlediğim bir şey var
Öyleyse neden yazıyorum bu sözleri ona
Bu biraz sevdaya benzeyen, biraz da sevdasızlığa
Böyle gelişigüzel, böyle kırık dökük
Sanki hiç kimselerin kullanmadığı bir gün kalmış bana.

Uzun bir cumartesiyi hatırlıyorum, saat on iki
Dalıp gidiyorum, düsünüyorum da, saat on iki
Bir sigara yakıyorum, bir kağıda bir iki dize yazıyorum
Yerini iyi bilen, onurlu bir iki sözcük daha
Ama hiç kımıldamıyor, akrep de, yelkovan da
Yani tam böyle birşeye benziyor zaman
Yılgın ve çarpıcı renkler içinde pek kımıldamayan
Çıkageliyor sonra, saat on iki.

Anlıyorum
Yaşam elbette uzun biz duyabildikçe sevgiyi
Yalnızca bunun için uzun
Yani sevgiyle de sevebilir insan, sevdayla da
Örneğin
Bir sevgiyi yontup onarmak için
Döğüşmek de sevgidir
Ve benim bildiğim kadarıyla
Her şeydir bir insan, her şeydir
Yalandır kısalığı yaşamın
Ve özellikle insan dediğimiz şey
İnançli bir insan soyunun parçasıysa.

Sonunda başbasa kalıyoruz gene
Başbaşa kalıyoruz doğayla ben
İşte az önce yağmur da başladı, cumartesi günlerden
On temmuz cumartesi
Bir vapur daha kalkıyor iskeleden
Ve yağmur hızlanıyor biraz
Uzanıp yatsam diyorum otların üstünde çırılçıplak
Tam öyle yapıyorum
Şimdi yağmuru seviyorum, şimdi yağmuru seviyorum, yağmuru seviyorum.

EDİP CANSEVER

1 Temmuz 2010 Perşembe

Kendime Öğüt

Uslanma hiç hep deli kal
Büyüme sakın çocuk kal
Es deli deli böyle kal
Son harmanında sevdanın
Tüken toz toz savrula kal
Suçüstü bulmalı ölüm
Ölürken de sevdalı kal ...

AZİZ NESİN


Bütün Kitapları Yakmalı



Bütün kitapları yakmalı
Sevda üstüne ne söylemişlerse yalandır
Kitaplara göre insan
Karanlıkta yüzüne bin mumluk lâmba tutulmuş
Gözleri, yüreği kamaşmış insandır
Aptaldır, hastadır, kahramandır
Bütün kitapları yakmalı
Sevda üstüne ne söylemişlerse yalandır.
İçinde bir tek suret yaşayan yüreğe yürek mi derler
Bir tek yaprak veren dalın boynun burarlar
Bir tek meyve veren dalı keserler
İnsan dediğin bir buğday tarlası gibi olmalı
Esti mi rüzgâr bir değil milyonlar için esmeli
Bir tek meyve veren dalı kesmeli
İnsan dediğin derya misali
Üstünde milyonlarca dalga
İçinde kıyametler kopmalı
İnsan dediğin derya misali
Uçsuz bucaksız olmalı

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU



Bana Zamandan Söz Ediyorlar



Gelip size zamandan söz ederler
Yaraları nasıl sardığından ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.
Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
Dahası onlar da bilirler. Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,
öyle düşünürler.
Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak,
sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle
yeniden kucaklaşmak kolay değildir elbet. Kolay değildir bunlarla
başetmek, uğruna içinizi öldürmek. Zaman alır.

Zaman
Alır sizden bunların yükünü
O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar
dibe çöker. Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. Bir
yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.
O boşluk doldu sanırsınız.
Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.

Gün gelir bir gün
başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
o eski ağrı
ansızın geri teper.
Dilerim geri teper. Yoksa gerçekten
Bitmişsinizdir.

Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır
anlamları, önemi kavranır. Bir zamanlar anlamadan yaşadığın
şey, çok sonra değerini kazanır. Yokluğu derin ve sürekli bir sızı
halini alır.
Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
Her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır...

MURATHAN MUNGAN