24 Haziran 2010 Perşembe

Kakafona II-Şiir Leşleri



Of be Kakafona, iyice saldın kendini.
Ne bu bir karış sakal?
Ne bu dudağındaki şiir lekesi?

Doldur şu kadehleri de güzelleşelim.
Yaslayalım sırtımızı gecenin türbesine.
Ayıp şarkılar da söyleyelim, olmaz mı?
Ve küfredelim birlikte hayatın böylesine.

Sonra o şehri de anlatırım sana, söz;
biriktirip parayı gidemediğin hani;
hani şiirlerin kendini çok ucuza sattığı;
hani cilalı egoların yosmalarla yattığı;
zavallı yürekleri sefil pazarlıklarda
kirlenmiş şairlerin aşkı ucuzlattığı...
Hani bildik yakarıların sahte dizelerinde
Allah’ı sevmeyenlerin rubailer yazdığı...

O şehir ki, kokmuş hani, şiir leşleri ile...
Hani dize dize kirletilmiş şair eskilerince...

Eh be Kakafona, ne yalan borcum var sana!
Şöyle bi’ yanaşıp da şu gözlere baksana!
Hayatı cebimde taşımışım oğlum ben!
Üç çekişte almışım bir kerelik soluğumu!
Ölümle körebe oynamışım, yaşım henüz beş
ve o tren garımda durmayınca anlamışım
bu şiirlerin birer kalleş
şairlerin madrabaz olduğunu...

Sen iyi çocuksun Kakafona, kıyamam sana.
Öğrenmen gereken bir milyar hayat var daha
ve içini görmen gereken sayısız yürek.
Kim olduğunu anlaman için
ruhunu başka yüreklere akarken izlemen gerek.

Bırak bu şiirleri!
Bunlar çırak yüreklilerin işleri!
Söylesene sen bana,
hani o düşlerine konuk olan gece gözlü dilberi
okşasın ister miydin
başkasının elleri?
Eh ulan Kakafona, ayıp oluyor tabii ama,
anlamazdın ki başka türlü
sevgili teninde gezen yabancı dizelerin
çocuk yürekli adamları küstürdüğünü.

Hey, Kakafona, öyle gürültülü susma!
Patlat bakalım bir türkü!
Sonra da şu yıldızları çek üzerimizden!
Görmüyor musun mübareklerin
şarabımızda yüzdüğünü?
Ha?
Tamam.
Anlatırım bi’ ara
garımda durmayan trenin de
beni neden üzdüğünü...

Aşkın Güngör, 4 Ağustos 2003 – 7 Ağustos 2003