Bir kadını onun hiç planlamamış olduğu bir anda sevivermek...
O öyle düzensiz otururken, bacağındaki sivrisinek ısırığını tembel parmaklarıyla kaşırken, sonra yüzünü buruşturup güneşli uzağa bakarken, sonra nedensiz yeniden dönüp tırnak dipleriyle oynarken... İzlendiğini bilmediği bir anda bir kadına, içinden bir dünya akıtmak...
Sevmek sürekli bir şey değildir belki; bir ânın yarılması ve bütün zamanın o ânın içine akmasıdır. Bütün kalbin o sonsuz âna dolmasıdır. Ne kalacak sevmelerden geriye? Bu kadar ortak yatırım mı? Bir fotoğraf sadece. Bir günün, hiç de özel olmayan o anın, hiç de hesaplanmamış bir duruşu...
Bir adamı onun hiç planlamamış olduğu bir anda sevivermek...
Masadaki suya uzanırken yorgun gömleğinin kol düğmesi meğer açılmışsa, bileğinin biraz yukarısı olan o adsız beden alancığına dalıvermek. Tam da o sırada apartman yöneticisinin saçmalıklarından bahsederken o seslerin silinivermesi niyeyse senin zaman ve mekandan vakumlanıp bu ânın o hep hatırlanacak olan fotoğraf olduğunu anlayıvermen.
Sevmek zamanın içinde gerçekleşen bir şey değil belki; zamandan ve mekandan vakumlanarak sıyrıldığında, olup bitenlere sanki çekiliverdiğin tavanın bir köşesinden bakıverdiğinde görebildiğin bir şey. Belki sevmek zamansız ve mekansız bir şey; kendi kendini izlerken farkına vardığın bir şey.
Yanına geliveren bir bebek -çocukla öyle lalettayin ilgilenirken, birden eliyle parmağını kavrayınca kendini onu kucaklayıverirken bulabilirsin mesela. Onun ensesini koklarken bulabilirsin kendini; pudralı bir süt kokusu. O, aniden boynuna sarılınca kendinde de artık bir anne kokusu, bir baba kokusu, artık her ne cinstensen işte, o kokunun var olduğunu, bir gün büyüyen bir çocuğun hafızasında senin kokunun iyi şeylere dair bir anıya dönüşeceğini düşünebilirsin. Annenin, babanın kokusu ne kadar büyüsen de sende kalacak ya, sen de kalacaksın bir başkasında. Böyle anlatılmaz, tarif edilemez bir kokular tarihinde sen de bir yerlere yerleşeceksin sonunda. Sevmek tarihle ilgili bir şeydir belki. Zamanın içine yuvarlandığı anlar toplamından oluşan bir tarih, hesaplanmamış ve çekilmemiş fotoğrafların biriktirilmesinden oluşan bir belgesiz arşiv.
Bir gün her şey bitecek. Küllerinin bir tepeden bir denize ulaşması üç saniye sürecek. O kadar! Böyle bir haksızlığı var doğanın insanoğluna, adına ölmek deniyor. Büyük saçmalık, büyük rezalet, ama öyle. Üç saniye, o kadar! Sevdiğinin küllerini savururken tepeden denize doğru, belki o zaman, "Seni sevmiştim" cümlesi bile sığmayacak o üç saniyelik uçuşmaya. O cümlenin gerisinde koskocaman bir hayat duracak: Uzun zaman. Cümlenin içi: Üç saniye. Cümle bittikten sonra: Daha uzun, çok uzun, sahipsizleştikçe uzayan bir zaman. Sevmek zamanın içinde gerçekleşen bir şey değil belki. Zamanı bölen, ayıran, parçalayan; zamanın içinde kendi zamanını yaratan bir tuhaf şey. Sevmek belki de zamanın içinde değil, zamanın sonunda bir şey. Nasıl bir hayat bitince anlaşılırsa o hayatın nasıl bir hayat olduğu, bir sevmek de ancak kendini bittiğinde ispatlayabilir belki. "Seni seviyorum" cümlesi mümkün değildir sanki. Mümkün olan "Seni sevmiştim" demektir. Çünkü sevmek şimdiki zamanla, dünya zamanıyla ilgili bir şey değildir. Kalbinin meridyenleri yeryüzü meridyenleri kadar düzgün değildir.
ECE TEMELKURAN
9 Haziran 2002 Milliyet
Fotoğraf:TT