5 Temmuz 2010 Pazartesi
Ben Seni Uzun Bir Yolda Yürürken Görmedim ki Hiç
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç
Yağmurlar altında gördüm, kadeh tutarken gördüm de
Bir kıyıya bakarken, bakarkenki ağlayan yüzünle
Ve yarışırsa ancak Monet'nin
Kadınlarına yaraşan giysilerinle
Gördüm de
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Öyle kısaydı ki adımların, diyelim bir yaz tatilinde
Bir otel kapısının önünde, tahta bir köprünün üstünde
Bir demet çiçekle paslanmış bir kedi arasında
Öyle kısaydı ki adımların
Şöyle bir bardak yıkayışının vaktiyle
Ölçülür ve denk düşerdi ancak
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Yok bir yanıtın "nereye" diyenlere
Bir buz titreşimi gibi sallantılı ve şaşkın
Ve çabuk bir merhaban vardır bir yerden gelenlere
O bir yerler ki, diyelim çok uzak olsun
Sen gelmiş gibisindir oralardan, otobüslerden
Yollardan, deniz üstlerinden topladığın gülüşlerle
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki
Hani Etiler'den Hisar'a insek bile
Bir küçük yaşındasın, boyanmış taranmışsın
Çok yaşında her zamanki çocuksun gene
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Mart ayında patlıcan, ağustosta karnıbahar
Mutfağın mutfak olalı böyle
Bir adın vardı senin, Tomris Uyar'dı
Adını yenile bu yıl, ama bak Tomris Uyar olsun gene
Ben bu kış öyle üşüdüm ki sorma
Oysa güneş pek batmadı senin evinde
Söyle
Ben seni uzun bir yolda yürürken gördüm müydü hiç.
EDİP CANSEVER
4 Temmuz 2010 Pazar
Lale Devri Çocuklarıyız Biz
Çok geç kalmışız canım, vakit bu vakit değil.
Eski radyolar gibi, çatıya saklanmış aşk.
Öyle sanmışız canım, artık ölümsüz değil.
Leyla ile Mecnun gibi, çoktan masal olmuş aşk.
Lale devri çocuklarıyız biz, zamanımız geçmiş.
Aşk şarabından kim bilir en son, hangi şanslı içmiş.
Erkekler Alemi
***
***
***
Erkekler aleminde böyledir ince işler...
ECE TEMELKURAN - Milliyet gazetesindeki köşesinden
3 Temmuz 2010 Cumartesi
Duygularına Dokunmak İçin Doğdum
tellerin sesinden doğdum
her şeyimi verebileceğim biri için
sadece senin hislerini anlatan bir şarkı olmak için
kapat gözlerini ve ben içeri girmeye çalışacağım
kalbini, ilkbahar gibi uyandırmak için
çünkü duygularına dokunmak için doğdum
zamanı çal, bir şarkı seç ve memnun ol
kuşlar kadar özgür ol, sakın üzülme
zamanın gelecek, bunu sana hissettireceğim
yağmur sonrası güneş gibi gençsin hala
ışığı takip et, boşuna değil
ve göreceksin duygularına dokunacağım
şarkıların varher gün bir süreliğine
iyi hissetmek için tek yol
sadece kaybetmek ya da kazanmak için doğdun
birinin rüzgarla uyumu olmak için
aklın ve duyguların arasında yaşamak için
yolunu bul, kontrol et, her gün öğren
ışığı takip et, boşuna değil
ve göreceksin duygularına dokunacağım
şarkıların var
her gün bir süreliğine
iyi hissetmek için tek yol
Bilmez Miyim Hiç?
Bu sözler ve bu sözlerin içinde çırpınan uzaklıklar
Dolaşıyorum bir başıma, ortalıkta kimsecikler yok
Kıyılar da bomboş, kır yolları da
Soluğumu duyuyorum ara sıra, bir onu duyuyorum
Duymuyorum belki de, biliyorum yalnızca
Ayaklarımın altında yaban naneleri, kekikler
Yol kenarında bir kapı, tahta
Peki, kim yitirmiş evini, ya da
Hangi yitikle yok olmuş o yapı
Kimbilir
Vuruyorum yokuş aşağı, kıyıya
Bir taşın üstüne oturuyorum
Ben oturur oturmaz
Çıkıyor kuytularından bütün görünümler
Ve ufak bir oyun oynuyor bana doğa
Alıp alıp götürüyor gözlerimi bıkmadan
Kısalıp uzayan bir çift yılan balığını andıran gözlerimi
Güneşin şavkından yuvarlanan çakıllara
Tam o sıra bir vapur yanaşıyor iskeleye uzun sürecek bir sonbahar taslağı gibi
Denize yeni sürülmüs bir tarlaya benziyor, uyanık, diri
Ve işin tuhafı bense
Alışıyorum gittikçe
Her gün bir parça daha alışıyorum yalnızlığıma
Ürperiyorum bir ara arkamdaki ayak sesinden
Ve bu yüzden mi bilmem
Durup bir süre çevreme bakar gibi yapıyorum
Sürüyle kus havalanıyor defnelerin içinden
Sürüyle, evet, hatırlıyorum birden
Nicedir unutmuşum saymayı bile günleri
Dağılıp gitmişler herbiri bir yana
Kuşlar gibi, onlar da
Benimse ne gidecegim bir yer
Ne de özlediğim bir şey var
Öyleyse neden yazıyorum bu sözleri ona
Bu biraz sevdaya benzeyen, biraz da sevdasızlığa
Böyle gelişigüzel, böyle kırık dökük
Sanki hiç kimselerin kullanmadığı bir gün kalmış bana.
Uzun bir cumartesiyi hatırlıyorum, saat on iki
Dalıp gidiyorum, düsünüyorum da, saat on iki
Bir sigara yakıyorum, bir kağıda bir iki dize yazıyorum
Yerini iyi bilen, onurlu bir iki sözcük daha
Ama hiç kımıldamıyor, akrep de, yelkovan da
Yani tam böyle birşeye benziyor zaman
Yılgın ve çarpıcı renkler içinde pek kımıldamayan
Çıkageliyor sonra, saat on iki.
Anlıyorum
Yaşam elbette uzun biz duyabildikçe sevgiyi
Yalnızca bunun için uzun
Yani sevgiyle de sevebilir insan, sevdayla da
Örneğin
Bir sevgiyi yontup onarmak için
Döğüşmek de sevgidir
Ve benim bildiğim kadarıyla
Her şeydir bir insan, her şeydir
Yalandır kısalığı yaşamın
Ve özellikle insan dediğimiz şey
İnançli bir insan soyunun parçasıysa.
Sonunda başbasa kalıyoruz gene
Başbaşa kalıyoruz doğayla ben
İşte az önce yağmur da başladı, cumartesi günlerden
On temmuz cumartesi
Bir vapur daha kalkıyor iskeleden
Ve yağmur hızlanıyor biraz
Uzanıp yatsam diyorum otların üstünde çırılçıplak
Tam öyle yapıyorum
Şimdi yağmuru seviyorum, şimdi yağmuru seviyorum, yağmuru seviyorum.
EDİP CANSEVER
1 Temmuz 2010 Perşembe
Kendime Öğüt
Büyüme sakın çocuk kal
Es deli deli böyle kal
Son harmanında sevdanın
Tüken toz toz savrula kal
Suçüstü bulmalı ölüm
Ölürken de sevdalı kal ...
AZİZ NESİN
Bütün Kitapları Yakmalı
Bütün kitapları yakmalı
Sevda üstüne ne söylemişlerse yalandır
Kitaplara göre insan
Karanlıkta yüzüne bin mumluk lâmba tutulmuş
Gözleri, yüreği kamaşmış insandır
Aptaldır, hastadır, kahramandır
Bütün kitapları yakmalı
Sevda üstüne ne söylemişlerse yalandır.
İçinde bir tek suret yaşayan yüreğe yürek mi derler
Bir tek yaprak veren dalın boynun burarlar
Bir tek meyve veren dalı keserler
İnsan dediğin bir buğday tarlası gibi olmalı
Esti mi rüzgâr bir değil milyonlar için esmeli
Bir tek meyve veren dalı kesmeli
İnsan dediğin derya misali
Üstünde milyonlarca dalga
İçinde kıyametler kopmalı
İnsan dediğin derya misali
Uçsuz bucaksız olmalı
BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU
Bana Zamandan Söz Ediyorlar
Gelip size zamandan söz ederler
Yaraları nasıl sardığından ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.
Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
Dahası onlar da bilirler. Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,
öyle düşünürler.
Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak,
sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle
yeniden kucaklaşmak kolay değildir elbet. Kolay değildir bunlarla
başetmek, uğruna içinizi öldürmek. Zaman alır.
Zaman
Alır sizden bunların yükünü
O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar
dibe çöker. Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. Bir
yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.
O boşluk doldu sanırsınız.
Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.
Gün gelir bir gün
başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
o eski ağrı
ansızın geri teper.
Dilerim geri teper. Yoksa gerçekten
Bitmişsinizdir.
Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır
anlamları, önemi kavranır. Bir zamanlar anlamadan yaşadığın
şey, çok sonra değerini kazanır. Yokluğu derin ve sürekli bir sızı
halini alır.
Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
Her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır...
MURATHAN MUNGAN
30 Haziran 2010 Çarşamba
Takvim Tutmazlığı
Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha.
Aşk mıydı, değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi?
‘Eylül’de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen’ notunu buldum kapımda.
Altına saat: 16.00 diye yazmıştın, ve 16.04′tü onu bulduğumda.
Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığını
Aramızda bir düşman gibi duran zamanı
Daha o gün anlamalıydım
Benim sana erken
Senin bana geç kaldığını.
MURATHAN MUNGAN
29 Haziran 2010 Salı
Ayaküstü Yaşanmış Aşk Hikayeleri
bildiğim kendimi bildim bileli aşık olduğum,
bildiğim ancak aşıkken var olduğum...
işte bu yüzden, benim için aşık olmak;
çoktandır hasretine katlandığım yokluğum.
'eğer aşktan söz edildiğini duymamış olsalar
hiçbir zaman sevemeyecek olan insanlar vardır, '
demiş La Rochefoucauld
benimse hep böylelerini severek başladı vurgunum...
2.
her durakta ölümsüz bir aşk edineceğim
bir bakıştan, bir duruştan,
çağrışımın sonsuz hızından
unutulmaz bir sevgili daha bırakacağım ardımda.
belki de yaşanabilecek en güzel serüveni
terk edeceğim
daha otobüsün ilk basamağında.
kim bilebilir ki?
sonrayı, sonrasını kim bilebilir?
gizli gizli veda edeceğim ona; görmeyecek
ve bu duyguyla burkulmuş yüreğim
otobüs camına bağrında bir ok ile
bir aşk levhası çizecek, ah min-el!
bu da ötekiler gibi,
kendisini ölesiye sevdiğimi bilmeden
yaşayıp gidecek..
3.
şimdi hemen kalksam buradan
hemen çıksam uzun sokaklardan birine
kiminle karşılaşabilirim
kime vurulurum ölesiye, eve dönmeden
geceme kuzguni bir cehennem gibi eklenen
bir ölümcül sevda hangi köşe başında
keser yolumu
bir tenhaya ulak olan
o suret avı
bırakır mı yakamı
haracı ödenmeden
bırakır mı yakamı
bir suretten, bir şiirden, bir hüzünden
ak kağıda düşürülmüş
imzasını görmeden
bırakmazlar yakamı, bilirim, ben ölmeden
4.
hangi aşk mümkündür aşığı öldürmeden
her aşk, her şiir
ardından uzun uzun bakılan adı bilinmedik sevgilerden,
küskün omuzlu terk edilmişliklerden,
perspektifinde hep bir sokak taşıyan
o sessiz
o faili meçhul cinayetlerden
resim altı sözcüklerden
aşk mümkün olsa idi ah, aşığı öldürmeden
bırakır mı yakamı kağıdın ölüm beyazı sureti
elle bilenmiş sözcükler,
yüreğime sokulan serüvenin hançer tadı
nabzımın atışına ayak uyduran vezninde
gece adımları şiirlerimin
bırakır mı yakamı yaşadıklarımı
dökmeden imgelerin giysilerine
hayatın maskelenmiş gerçekliğine
upuzun bir mesafeyle yeniden sokulmak için
yeniden ve yeniden.
MURATHAN MUNGAN
28 Haziran 2010 Pazartesi
Yağmur Kaçağı
Elimden tut yoksa düşeceğim
yoksa bir bir yıldızlar düşecek
eğer şairsem beni tanırsan
yağmurdan korktuğumu bilirsen
gözlerim aklına gelirse
elimden tut yoksa düşeceğim
yağmur beni götürecek yoksa beni
geceleri bir çarpıntı duyarsan
telaş telaş yağmurdan kaçıyorum
Sarayburnu’ndan geçiyorum
akşamsa eylülse ıslanmışsam
beni görsen belki anlayamazsın
içlenir gizli gizli ağlarsın
eğer ben yalnızsam yanılmışsam
elimden tut yoksa düşeceğim
yağmur beni götürecek yoksa beni.
ATİLLA İLHAN
27 Haziran 2010 Pazar
Seni Bu Gece Öldüreceğim!
Seni bu gece öldüreceğim.
Sigaramın bitmesini bekliyorum.
Ve sana uygun
bir ölüm düşünüyorum.
Sana yazdığım şiirler gibi
boşluğa yıkılmalısın.
Çay bardağımda toz şeker olmalısın.
sigaram gibi.
Ateşinden sıyrılıp kül kalmalısın.
Seni birazdan öldüreceğim.
Sigaram bitti bitecek…
Biraz tütün sarmalısın.
Oysa en iyisi unutmak seni.
Ölmekten bin beter olmalısın.
Aşkın Güngör'ün - Sesli Düşünüyorum Deposundan
26 Haziran 2010 Cumartesi
25 Haziran 2010 Cuma
Sana Bir şeyler Olmuş...
sana bir şeyler olmuş ellerin yüzüme değmeyeli
Metris'in içli türküsünü birlikte dinlemeyeli
yüzün solmuş
gözlerine paramparça yıldızlar dolmuş
üşümüşsün sen gülüm
yüreğin buz gibi olmuş görüşmeyeli
sana bir şeyler olmuş nasıl anlatsam
hani yüzüne biraz yaklaşsam küçülen göz bebeklerin
yabancı gibi
içimde kıpırdayan sancı gibi
'yarılıyor yüreklerin' oysa
zehir zemberek düşlerine ayaz vurmuş
saaatin yelkovanı durmuş buralardan geçmeyeli
sana bir şeyler olmuş farkındasın
ellerin tanımıyor ellerimi
seni ne çok sevdiğimi unutmuşsun
bir de yaşlı falcıya verdiğin gizli yemini
papatya fallarını ve Kız Kulesi masallarını
beni Üsküdar'da bir vapurun ardında
kendini sonu yazılmamış acıklı bir romanda unutmuşsun
sana bir şeyler olmuş
sanki yorulmuşsun sanki susamış
sanki şımarık bir sarmaşık gibi
boynuna dolanmış duyguların
uykuların dökülmüş dizlerinin önüne
geceye ve gün dönümüne verdiğin kurbanların
boynu bükülmüş
sanki biraz üzülmüşsün
hayaline kırlangıçlar düşmeyeli
sana bir şeyler olmuş korkuyorsun
Metris gibi içli
Urfa Dağları gibi yanık okuyorsun kaderi
kederi zehir gibi sokuyorsun içime
en çocuksu yönüme lanetler okuyorsun
gözlerin af dilerken
sen karanlık kokuyorsun
sana bir şeyler olmuş
Karadeniz gibi hırçın bakışmaların
adım atışlarının bileği burkuk
gözlerin kan çanağı yüreğin soluk
yıkık dökük hislerinle boğuşuyor gibisin
seni ne çok sevdiğimden hala emin değilsin
seni böyle sevmeseydim
incir çekirdeği yalanların dokunmazdı içime
rüyayı gerçek sananların
kalbi kırılmış hali
bu denli yakışmazdı yüzüme
sen benim en kuytu gizlimde saklımdasın
sen benim... ölüm gibi aklımdasın
'Şu Metrisin Önü Bir Uzun Alan
Bir Tek Seni Sevdim Gerisi Yalan'
Mükerrem Suna Varol
Aşkın Güngör'ün Sesli Düşünüyorum Deposundan
Çok Uzaklarda Biri...

Bu gece çok uzaklarda biri, birdenbire adımı fısıldamalı... Oldukça titrek, oldukça masum olmalı bu fısıltı.. Duyan rüzgarın içi ürpermeli..
Bu gece çok uzaklarda biri, benim yerime bir maskeli baloya gitmeli.. Maske diye bir ayna taşımalı yüzünde! Karşısına geçenin kendisini görebileceği hakiki bir ayna!
Bu gece, ormana, ormanımıza geri dönmeliyiz.. Ah, ellerim titriyor: Yeryüzünü tutamıyorum! Bütün tenlerde benim parmakizim! Ah kalbim, haddini aştı: Artık tarih, işlediğim tüm suçları üstlenecek sanki.. Daha önce neredeydik?!
KÜÇÜK İSKENDER - Balık Burcu Hikayeleri
Yağmur Herkese Yağar...

Güneş Isıtır Herkesi
Mevsimler Herkes İçindir
Yalnız Çığ Altında Kalan
Sele Kapılan Her Zaman Birkaç Kişi
Herkes İçindir Aşk Da Ayrılık Da
Yalnızca Birkaç Kişi Ölür Acıdan
Eskiden Ölümle Tartılırdı Ayrılık
Kiminin Hayatı Yalnızca Unutkanlıktan
Her Şey, Herkes İçin Değildir Oysa
Kimi Hiçbirşey Ögrenmez Karanlıktan
Yalnızlığı Kullanmayı Bilmez Kimi
Kimi Ayrılamaz Karanlıktan
Yağmur Herkese Yağar
Ama Çok Az İnsan Tutar Yağmurun Ellerini
Onca Şarkı Onca Film Onca Roman
Ama Sevmeye Yetmez Herkesin Kalbi
Çığ Altında Kalan Sele Kapılan
Aşktan Ve Acıdan Ölen
Birkaç Kişi Dünyayı Başka Bir Yer Yapmaya Yeter
Aslında Onların Hikayesidir Anlatılan
Diğerleri Dinler, Seyreder, Geçer Gider
Geçer Gider Herkes
24 Haziran 2010 Perşembe
Kakafona II-Şiir Leşleri
Ne bu bir karış sakal?
Ne bu dudağındaki şiir lekesi?
Doldur şu kadehleri de güzelleşelim.
Yaslayalım sırtımızı gecenin türbesine.
Ayıp şarkılar da söyleyelim, olmaz mı?
Ve küfredelim birlikte hayatın böylesine.
Sonra o şehri de anlatırım sana, söz;
biriktirip parayı gidemediğin hani;
hani şiirlerin kendini çok ucuza sattığı;
hani cilalı egoların yosmalarla yattığı;
zavallı yürekleri sefil pazarlıklarda
kirlenmiş şairlerin aşkı ucuzlattığı...
Hani bildik yakarıların sahte dizelerinde
Allah’ı sevmeyenlerin rubailer yazdığı...
O şehir ki, kokmuş hani, şiir leşleri ile...
Hani dize dize kirletilmiş şair eskilerince...
Eh be Kakafona, ne yalan borcum var sana!
Şöyle bi’ yanaşıp da şu gözlere baksana!
Hayatı cebimde taşımışım oğlum ben!
Üç çekişte almışım bir kerelik soluğumu!
Ölümle körebe oynamışım, yaşım henüz beş
ve o tren garımda durmayınca anlamışım
bu şiirlerin birer kalleş
şairlerin madrabaz olduğunu...
Sen iyi çocuksun Kakafona, kıyamam sana.
Öğrenmen gereken bir milyar hayat var daha
ve içini görmen gereken sayısız yürek.
Kim olduğunu anlaman için
ruhunu başka yüreklere akarken izlemen gerek.
Bırak bu şiirleri!
Bunlar çırak yüreklilerin işleri!
Söylesene sen bana,
hani o düşlerine konuk olan gece gözlü dilberi
okşasın ister miydin
başkasının elleri?
Eh ulan Kakafona, ayıp oluyor tabii ama,
anlamazdın ki başka türlü
sevgili teninde gezen yabancı dizelerin
çocuk yürekli adamları küstürdüğünü.
Hey, Kakafona, öyle gürültülü susma!
Patlat bakalım bir türkü!
Sonra da şu yıldızları çek üzerimizden!
Görmüyor musun mübareklerin
şarabımızda yüzdüğünü?
Ha?
Tamam.
Anlatırım bi’ ara
garımda durmayan trenin de
beni neden üzdüğünü...
Aşkın Güngör, 4 Ağustos 2003 – 7 Ağustos 2003
23 Haziran 2010 Çarşamba
Tanıdım Seni Hüzün!
tenha sokaklarıma
hazırım karşı koymam tuzaklarına
savur beni yollarına
gir içeriye yürek korkmaz
deliye döner akıl kalmaz
çiçeği gonca sevdam
sana gül açar solmaz
yine mi geldin hüzün kapılarıma
hadi giyin kuşan gir odalarıma
yabancı değilim tanırsın beni
her veda sonrasında
22 Haziran 2010 Salı
Masallardaki Gibi Bir Varmışım Bir Yokmuşum..
Ben nice depremler gördüm
Kolay kolay yıkılmam
Her defasında kaybetsem
Yine de hiç üzülmem
Aslında bu kadar da kırılgan değildim
Kendi yaptığım düşmanlara yenildim
Bir kayboldum sonra tekrar belirdim
Masallardaki gibi
Bir varmışım, bir yokmuşum
Sen bana imkanlar sundun
Ben bunu kabul edemem
Şimdiye kadar yalnızdım
Öyle pat diye değiştiremem
Aslında bu kadar da kırılgan değildim
Kendi yaptığım düşmanlara yenildim
Bir kayboldum sonra tekrar belirdim
Masallardaki gibi
Bir varmışım, bir yokmuşum
Korkarsam sakince ıslık çalarım
Ben susmam sende susmaki korkmayalım
malesef az sonra gitmem lazım
Huyum böyle aynı yerde hiç kalmamışım
Bir varmışım bir yokmuşum….
21 Haziran 2010 Pazartesi
Uzaktı Sevinmek...

-akşamsefaları dolandı ayağına.- Yoldan saptığını, bahçenin yeni karılmış toprağına, bakımlı çiçeklerine bulaştığını ayrımsadı. Akşam oluyordu. Bir kez daha akşam oluyordu."Son günüm bu," dedi. "Bu akşamı hiç unutmayacağım. Unutmamalıyım." Yollar. Unutulmamak bizim dışımızda. Unutmak üzerine söylenen her şey yalan aslında.
(Yarın orada olacağım. Orada.) Bir yazdan geriye ne kalacak ki? Herkes unutacak birbirini. Alınan adresler hiçbir işe yaramayacak. Ara sıra yollarda karşılaşılacak. Ve herkes bu yazı, çürümeye yüz tutmuş anıları konuşacak ayaküstü. Sonra yine yollar. Yine herkes kendi evinin yolunu tutarak akşama karışacak... Her yaz böyle olmuyor mu? Her yaz biz nasılız? Yarın sabah döneceğim. Sevinmeliyim biraz da... Döneceğim.
MURATHAN MUNGAN - 4 haziran 1979
20 Haziran 2010 Pazar
Kıyamam...
Bir gün anlayacaksın neden sessizce gittiğimi
Senden vazgeçmek uğruna nasıl bir savaş verdiğimi
Mevsim kış olur hani bir yudum güneş bulamazsın
Sonsuz uçurumlardaki çiçeklere dokunamazsın
Her sabah bir sayfa daha eksilip gidiyor ömrümden
Gönlümün yıkıntılarında can çekişiyor umutlarım
Ellerimde acı var ellerini tutamam kıyamam sana
Yollarımda ayaz var yaklaşma yollarıma kıyamam sana
Karanlık gecelere ortak edemem seni kıyamam sana
19 Haziran 2010 Cumartesi
Aragon ve Elsa'nın Gözleri
Bütün güneşleri pırıl pırıl orada gördüm
orada bütün ümitsizlikleri bekleyen ölüm
Öyle derin ki her şeyi unuttum içlerinde
Uçsuz bir denizdir bulanır kuş gölgelerinde
Sonra birden güneş çıkar o bulanıklık geçer
Yaz meleklerin eteklerinden bulutlar biçer
Göklerin en mavisi buğdaylar üzerinde
Karanlık bulutları boşuna dağıtır rüzgar
Göklerden aydındır gözlerin bir yaş belirince
Camın kırılan yerindeki maviliğini de
Yağmur sonu semalarını da kıskandırırlar
Ben bu radyumu bir pekbilent taşından çıkarttım
Benim de yandı parmaklarım memnu ateşinde
Bulup yeniden kaybettiğim cennet ülke
Gözlerin Perumdur benim Golkondum, Hindistan'ım
Kainat paramparça oldu bir akşam üzeri
Her kurtulan ateş yaktı üstünde bir kayanın
Gördüm denizin üzerinde parlarken Elsa'nın
Gözleri Elsa'nın gözleri Elsa'nın gözleri.
LOUIS ARAGON
17 Haziran 2010 Perşembe
16 Haziran 2010 Çarşamba
Kalbin Meridyenleri: Sevmenin Zamanı
Bir kadını onun hiç planlamamış olduğu bir anda sevivermek...
O öyle düzensiz otururken, bacağındaki sivrisinek ısırığını tembel parmaklarıyla kaşırken, sonra yüzünü buruşturup güneşli uzağa bakarken, sonra nedensiz yeniden dönüp tırnak dipleriyle oynarken... İzlendiğini bilmediği bir anda bir kadına, içinden bir dünya akıtmak...
Sevmek sürekli bir şey değildir belki; bir ânın yarılması ve bütün zamanın o ânın içine akmasıdır. Bütün kalbin o sonsuz âna dolmasıdır. Ne kalacak sevmelerden geriye? Bu kadar ortak yatırım mı? Bir fotoğraf sadece. Bir günün, hiç de özel olmayan o anın, hiç de hesaplanmamış bir duruşu...
Bir adamı onun hiç planlamamış olduğu bir anda sevivermek...
Masadaki suya uzanırken yorgun gömleğinin kol düğmesi meğer açılmışsa, bileğinin biraz yukarısı olan o adsız beden alancığına dalıvermek. Tam da o sırada apartman yöneticisinin saçmalıklarından bahsederken o seslerin silinivermesi niyeyse senin zaman ve mekandan vakumlanıp bu ânın o hep hatırlanacak olan fotoğraf olduğunu anlayıvermen.
Sevmek zamanın içinde gerçekleşen bir şey değil belki; zamandan ve mekandan vakumlanarak sıyrıldığında, olup bitenlere sanki çekiliverdiğin tavanın bir köşesinden bakıverdiğinde görebildiğin bir şey. Belki sevmek zamansız ve mekansız bir şey; kendi kendini izlerken farkına vardığın bir şey.
Yanına geliveren bir bebek -çocukla öyle lalettayin ilgilenirken, birden eliyle parmağını kavrayınca kendini onu kucaklayıverirken bulabilirsin mesela. Onun ensesini koklarken bulabilirsin kendini; pudralı bir süt kokusu. O, aniden boynuna sarılınca kendinde de artık bir anne kokusu, bir baba kokusu, artık her ne cinstensen işte, o kokunun var olduğunu, bir gün büyüyen bir çocuğun hafızasında senin kokunun iyi şeylere dair bir anıya dönüşeceğini düşünebilirsin. Annenin, babanın kokusu ne kadar büyüsen de sende kalacak ya, sen de kalacaksın bir başkasında. Böyle anlatılmaz, tarif edilemez bir kokular tarihinde sen de bir yerlere yerleşeceksin sonunda. Sevmek tarihle ilgili bir şeydir belki. Zamanın içine yuvarlandığı anlar toplamından oluşan bir tarih, hesaplanmamış ve çekilmemiş fotoğrafların biriktirilmesinden oluşan bir belgesiz arşiv.
Bir gün her şey bitecek. Küllerinin bir tepeden bir denize ulaşması üç saniye sürecek. O kadar! Böyle bir haksızlığı var doğanın insanoğluna, adına ölmek deniyor. Büyük saçmalık, büyük rezalet, ama öyle. Üç saniye, o kadar! Sevdiğinin küllerini savururken tepeden denize doğru, belki o zaman, "Seni sevmiştim" cümlesi bile sığmayacak o üç saniyelik uçuşmaya. O cümlenin gerisinde koskocaman bir hayat duracak: Uzun zaman. Cümlenin içi: Üç saniye. Cümle bittikten sonra: Daha uzun, çok uzun, sahipsizleştikçe uzayan bir zaman. Sevmek zamanın içinde gerçekleşen bir şey değil belki. Zamanı bölen, ayıran, parçalayan; zamanın içinde kendi zamanını yaratan bir tuhaf şey. Sevmek belki de zamanın içinde değil, zamanın sonunda bir şey. Nasıl bir hayat bitince anlaşılırsa o hayatın nasıl bir hayat olduğu, bir sevmek de ancak kendini bittiğinde ispatlayabilir belki. "Seni seviyorum" cümlesi mümkün değildir sanki. Mümkün olan "Seni sevmiştim" demektir. Çünkü sevmek şimdiki zamanla, dünya zamanıyla ilgili bir şey değildir. Kalbinin meridyenleri yeryüzü meridyenleri kadar düzgün değildir.
ECE TEMELKURAN
9 Haziran 2002 Milliyet
Fotoğraf:TT
Birini Sevmek Korkunç Bir Şey Değil midir?
Çünkü insanı, birini sevmeden önceki halinden çok daha yalnız bırakır birinin gitmesi.
Zaten belki de, bir öncekinin olduğunu unutabilir kişi. Sabah nasıl kalkardın sen o gelmeden önce? Gece ne yapardın o hiç yokken? Sen kimdin ki zaten? Nasıl bir şeydin ki sen?
İnsan kendinin ne olduğunu bile unutabilir bazen.
Birini sevmek sizce de çok korkunç bir şey değil midir sırf bu yüzden?
ECE TEMELKURAN
15 Haziran 2010 Salı
Ve falan Ve filan...
ECE TEMELKURAN
Ben Böyle Yürek Görmedim...
Bir çocuk gördüm uzaklarda
Gözleri kederli hatta korkulu
Her şeye rağmen biraz gülümsedi çocuk
Sıcak sade ama biraz kuşkulu
Bir çocuk sevdim uzaklarda
Sanıyordum ki onun özlemi de buydu
O ise bir bakışta beni örtülerimden
Yalnızca ve yalnızca duygularıyla soydu
Ben böyle yürek görmedim böyle sevgi
Şimdi çocuk büyümekte günbegün
Bütün hüzünleri okşadı birer birer
Gizli bir ümide sarılarak biraz küskün
Bir çocuk gördüm uzaklarda
Biraz çocuk biraz adam biraz hiçti
Ellerinde yaşlı zaman demetleri
Daha önce denenmemiş yeni bir yol seçti
Bir çocuk sevdim uzaklarda
Bir elinde yarın öbür elinde dün
Erken ihtiyarlamaktan sanki biraz üzgün
Dünyanın haline bakıp güldü geçti
SEZEN AKSU
Bir Lodos Lazım Şimdi Bana...
Gözümün yaşını yüzdürdüm Hisar’a doğru
Yapacak hiçbir şey yok gitmek istedi gitti
Hem anlıyorum hem çok acı tek taraflı bitti
Bi lodos lazım şimdi bana bi kürek
Zulada birkaç şişe yakut yer gök kırmızı
Söverim gelmişine geçmişine ayıpsa ayıp
Düşer üstüme akşamdan kalma sabah yıldızı
Ah İstanbul İstanbul olalı
Hiç görmedi böyle keder
Geberiyorum aşkından
Kalmadı bende gururdan eser
Ne acı ne acı insan kendine ne kadar yenik
Bulunmadı ihanetin ilacı yürek koca bir karadelik
Yapacak hiçbir şey yok gönül bu sevdi
Yeni bir ten yeni bir heyecan bilirim üstelik
SEZEN AKSU
14 Haziran 2010 Pazartesi
Boşlukta Bir Noktayım...
boşlukta bir noktayım
senden uzak sanki rüyadayım
etrafımda gölgeler dört duvar
seni arar kollarım
yalnızlık yollar gibi uzar gider
korkar sendelerim
özlerim anlatamam sensiz yapamam kararır gözlerim
ben seni seven kadın
benim olman için bilsen neler yapardım
kendi dünyama alırdım yanıma
oradan sonsuzluğa sürer aşkım
seninle aramızda denizlerle zaman olsa bile
ben duyar hissederim
yinede benimlesin sevgilim
nasıl ki ayrılamaz birbirinden
gündüz geceden
bende senden ayrılmam yaşayamam sensiz olamam
ben seni seven kadın
benim olman için
bilsen neler yapardım
kendi dünyama alırdım yanıma
oradan sonsuzluğa sürer aşkım
Aşk Yeniden...
Aşk yeniden rüzgarlı bir akşam vakti
Aşk yeniden karanlıkta bir gül açarken
Aşk yeniden ürperen sahiller gibi
Aşk yeniden kumsalların deliliği
Aşk yeniden bir masal gibi gülümserken
Gözlerim doluyor aşkımın şiddetinden
Ağlamak istiyorum
Yıldızlar tutuşurken gecelerin şehvetinden
Kendimden taşıyorum
Aşk yeniden Akdenizin tuzu gibi
Aşk yeniden rüzgarlı bir akşam vakti
Aşk yeniden karanlıkta bir gül açarken
Aşk yeniden bitti artık bu son derken
Aşk yeniden aynı sularda yüzerken
Aşk yeniden rüya gibi bir yaz geçerken
Gözlerim doluyor aşkımın şiddetinden
Ağlamak istiyorum
Yıldızlar tutuşurken gecelerin şehvetinden
Kendimden taşıyorum
Aşk yeniden unutulmuş yemin gibi
Aşk yeniden hem tanıdık hem yepyeni
Aşk yeniden kendini yarattı kendinden
MURATHAN MUNGAN
quizas quizas quizas
Ne zaman, nasıl, nerede?
Aşk Üzerine Köşeli Yuvarlamalar
Özdemir Asaf
13 Haziran 2010 Pazar
Metin Üstündağ Bir Pusuladır.
"Bir yerlerim kopuyor, ‘‘sen’’ nehrine akıyor..."
''İçimde bir telefon sürekli bir yerleri arıyor, bir yerler içime sürekli meşgul çalıyor...''
Eskidendi Çok Eskiden...
Hani yağmur yağardı inceden,
Hani okuldan, işten dönerken,
Işıklar yanardı evlerde,
Eskidendi, çok eskiden.
Hani ay herkese gülümserken,
Mevsimler kimseyi dinlemezken...
Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken,
Eskidendi, çok eskiden.
Hani hepimiz arkadaşken,
Hani oyunlar tükenmemişken,
Henüz kimse bize ihanet etmemiş,
Biz kimseyi aldatmamışken,
Eskidendi, çok eskiden.
Hani şarkılar bizi bu kadar incitmezken,
Hani körkütük sarhoşken gençliğimizden,
Daha biz kimseye küsmemiş,
Daha kimse ölmemişken,
Eskidendi, çok eskiden.
Şimdi ay usul, yıldızlar eski
Hatıralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden
Geçen geçti,
Geçen geçti,
Geceyi söndür kalbim
Geceler de gençlik gibi eskidendi
Şimdi uykusuzluk vakti.
MURATHAN MUNGAN
İstersen Hiç Başlamasın

İstersen hiç başlamasın
Bu hikaye eksik kalsın
Onca yaraların ardından
Yeni bir aşk yaratamazsın
Örselenmiş bir çocukluk
İşte benim bütün hikayem
Kaç sevda geçse de yüreğimden
Bu yıkıntıları onaramazsın
İstersen hiç başlamasın
Geç kalmışız birbirimize
Yanlış kapılarda geçmiş bunca yıl
Dönemeyiz artık ilk gençliğimize
İstersen hiç başlamasın
Söz verelim kendimize
MURATHAN MUNGAN
11 Haziran 2010 Cuma
Hayret!..
KİMİ SEVSEM,SENSİN...
kimi sevsem sensin/hayret
sevgin hepsini nasıl da değiştiriyor
gözleri maviyken yaprak yeşili
senin sesinle konuşuyor elbet
yarım bakışları o kadar tehlikeli
senin sigaranı senin gibi içiyor
kimi sevsem sensin/hayret
senden nedense vazgeçilemiyor
her şeyi terk ettim/ne aşk ne şehvet
sarışın başladığım esmer bitiyor
anlaşılmaz yüzü koyu gölgeli
dudakları keskin kırmızı jilet
bir belaya çattık/nasıl bitirmeli
gitar kımıldadı mı zaman deliniyor
kimi sevsem sensin/hayret
kapıların kapalı girilemiyor
kimi sevsem sensin/senden ibaret
hepsini senin adınla çağırıyorum
arkamdan şımarık gülüşüyorlar
getirdikleri yağmur/sende unuttuğum
hani o sımsıcak iri çekirdekli
senin gibi vahşi öpüşüyorlar
kimi sevsem sensin/hayret
in misin cin misin anlamıyorum
ATTİLA İLHAN
Ormanların Gümbürtüsünden
Bir yüzük yaptım sana güvercin teleğinden,
Bir yüzük bükerek hoşçakal sözcüğünden.
Bir yüzük yaptım belli belirsiz,
Eski bir gramafon sesinden.
Bir yüzük serçe parmağın için,
Bulutsuz bir gecede kayan yıldız izinden.
Bir yüzük yaptım terli bir yüzük,
Avucumdan geçen ince hayat çizgisinden.
Yanmasını bilen bakır bir yüzük,
Evime akım taşıyan elektrik telinden.
Bir yüzük yaptım, bir yüzük ki;
Yıllardır dinmeyen ormanların gümbürtüsünden.
METİN ALTIOK