5 Temmuz 2010 Pazartesi

Ben Seni Uzun Bir Yolda Yürürken Görmedim ki Hiç



Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç

Yağmurlar altında gördüm, kadeh tutarken gördüm de
Bir kıyıya bakarken, bakarkenki ağlayan yüzünle
Ve yarışırsa ancak Monet'nin
Kadınlarına yaraşan giysilerinle
Gördüm de
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Öyle kısaydı ki adımların, diyelim bir yaz tatilinde
Bir otel kapısının önünde, tahta bir köprünün üstünde
Bir demet çiçekle paslanmış bir kedi arasında
Öyle kısaydı ki adımların
Şöyle bir bardak yıkayışının vaktiyle
Ölçülür ve denk düşerdi ancak
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Yok bir yanıtın "nereye" diyenlere
Bir buz titreşimi gibi sallantılı ve şaşkın
Ve çabuk bir merhaban vardır bir yerden gelenlere
O bir yerler ki, diyelim çok uzak olsun
Sen gelmiş gibisindir oralardan, otobüslerden
Yollardan, deniz üstlerinden topladığın gülüşlerle
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki
Hani Etiler'den Hisar'a insek bile
Bir küçük yaşındasın, boyanmış taranmışsın
Çok yaşında her zamanki çocuksun gene
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.

Mart ayında patlıcan, ağustosta karnıbahar
Mutfağın mutfak olalı böyle
Bir adın vardı senin, Tomris Uyar'dı
Adını yenile bu yıl, ama bak Tomris Uyar olsun gene
Ben bu kış öyle üşüdüm ki sorma
Oysa güneş pek batmadı senin evinde
Söyle
Ben seni uzun bir yolda yürürken gördüm müydü hiç.

EDİP CANSEVER

4 Temmuz 2010 Pazar

Lale Devri Çocuklarıyız Biz



Çok geç kalmışız canım, vakit bu vakit değil.
Eski radyolar gibi, çatıya saklanmış aşk.
Öyle sanmışız canım, artık ölümsüz değil.
Leyla ile Mecnun gibi, çoktan masal olmuş aşk.
Lale devri çocuklarıyız biz, zamanımız geçmiş.
Aşk şarabından kim bilir en son, hangi şanslı içmiş.

Erkekler Alemi



Belki de erkeklerin kadınlarla birlikte olmalarının asıl sebebi, erkekliklerini yaşamak gereksinimi değil, kadın taraflarını yaşayabilecekleri kuytu bir yer bulma ihtiyacıdır. Birbirlerine sertlik ve yenilmezlik taslayarak bitkin düşen oğlan çocuklarının dinlendiği yerdir belki de kadınlar. ERKEK olmaktan yorulduklarında kendilerini bırakıverdikleri yumuşak toprak... Kıpırdamadan, sırt üstü yattığında insanı yukarılara kaldıran deniz suyu...

***

Yenilmek, büzülüp kalmak, sığınmak, sığışmak, kolları bacakları salıverip korunaksız oturmak, şakalaşmak ve komikleşmek, nahifleşmek ve aniden duygusallaşmak... Erkek dili içinde kendine yer bulamamış veyahut da o dilin dışında tutulmaya gayret edilen ne varsa, bütün o ufak tefek ve yaşamsal şeyler işte, tedavüle giriverirler kadınların bölgelerine girildiğinde. Ancak bir kadının kara sularına girildiğinde iner yelkenler yere. Rüzgârdan yorulmuş yelkenler, iniverirler...

Tuhaf olan şey bu halin, iki en yakın erkek arkadaş arasında bile anlatılmaması ya da bu halin bir başka erkeğe anlatılırken lügatin büsbütün değişmesidir herhalde. "Ne oldu? Nasıl gidiyor o kadınla?" dendiğinde cümlelerin hızla katır kutur hale gelmesi, hikâyenin gitgide değiştirilmesi herhalde en yakın erkek arkadaşlar arasında bile bir kadınla bir erkek arasında kurulan o teslimiyet antlaşmasının olmamasındandır. Erkekler, birbirlerine yenilmezler.

Daha doğrusu, erkekler birbirlerinin gözleri önünde yenilmezler. Erkekler bir aradayken muzafferdirler. Zaten belki de erkekler bu yüzden erkek arkadaşlığına kadınlardan itinayla ve büyük bir korkuyla sakındıkları tuhaf ve yüceltilmiş bir mana atfederler. O yenilmeyecekleri yeri üstüne titreyerek muhafaza ederler.

***

Hiçbir erkek hiçbir erkeği tanımaz aslında. Çünkü onlar, bir kadınla yaşadıklarını, o halleri, kesik kesik ve yaşadıklarının özüne temas etmekten itinayla kaçan bir dille anlatırlar. Dillerini eksilttikçe hallerini eksilterek ve nihayet olup bitenleri değiştirerek anlattıkları için erkekler, birbirlerinin hayatlarını asla tam olarak bilmezler. Onlar birbirlerini, bilmeden, kabul ederek, çoğu kez var sayarak, tahmin ederek, hatta bazen es geçerek yaşarlar. Bu yüzdendir, bir adama en yakın arkadaşının ince ayarlarına ilişkin bir soru sorduğunda bir kadın, bir türlü net bir cümle kurulamaz.

***

Siz hiç terk edilmiş bir adamın erkek arkadaşıyla bu konuyu konuştuğunu gördünüz mü? Kadınlara komiklik derecesinde tuhaf gelecek bir şeydir bu. Birbirlerinin yaralarını yalamayı öğrenememiş ama aslında öğrenmek de isteyen kediler gibidirler. Birbirlerine yıkılmış ağaçları ayakta tutmak için yapılan tahta destekler gibi yamru yumru, iğreti teselli cümleleri verirler. Meselelerden ancak o mesele üzerinde çok fazla düşünmemeyi becerebildikleri için kurtulabilirler.

Bir erkek bir erkekle dertleştiğinde bu yüzden, yastıklara cevaplanmamış yüzlerce soru düşer. Onlar kadınlardan farklı olarak ertesi sabah bu sorularla uyanmamayı becerebilirler.

Erkekler aleminde böyledir ince işler...

ECE TEMELKURAN - Milliyet gazetesindeki köşesinden


3 Temmuz 2010 Cumartesi

Duygularına Dokunmak İçin Doğdum



tellerin sesinden doğdum
her şeyimi verebileceğim biri için
sadece senin hislerini anlatan bir şarkı olmak için
kapat gözlerini ve ben içeri girmeye çalışacağım
kalbini, ilkbahar gibi uyandırmak için
çünkü duygularına dokunmak için doğdum
zamanı çal, bir şarkı seç ve memnun ol
kuşlar kadar özgür ol, sakın üzülme
zamanın gelecek, bunu sana hissettireceğim
yağmur sonrası güneş gibi gençsin hala
ışığı takip et, boşuna değil
ve göreceksin duygularına dokunacağım
şarkıların varher gün bir süreliğine
iyi hissetmek için tek yol
sadece kaybetmek ya da kazanmak için doğdun
birinin rüzgarla uyumu olmak için
aklın ve duyguların arasında yaşamak için
yolunu bul, kontrol et, her gün öğren
ışığı takip et, boşuna değil
ve göreceksin duygularına dokunacağım
şarkıların var
her gün bir süreliğine
iyi hissetmek için tek yol

Bilmez Miyim Hiç?



Bilmez miyim hiç bütün bu sözler ne der ona
Bu sözler ve bu sözlerin içinde çırpınan uzaklıklar
Dolaşıyorum bir başıma, ortalıkta kimsecikler yok
Kıyılar da bomboş, kır yolları da
Soluğumu duyuyorum ara sıra, bir onu duyuyorum
Duymuyorum belki de, biliyorum yalnızca
Ayaklarımın altında yaban naneleri, kekikler
Yol kenarında bir kapı, tahta
Peki, kim yitirmiş evini, ya da
Hangi yitikle yok olmuş o yapı
Kimbilir
Vuruyorum yokuş aşağı, kıyıya
Bir taşın üstüne oturuyorum
Ben oturur oturmaz
Çıkıyor kuytularından bütün görünümler
Ve ufak bir oyun oynuyor bana doğa
Alıp alıp götürüyor gözlerimi bıkmadan
Kısalıp uzayan bir çift yılan balığını andıran gözlerimi
Güneşin şavkından yuvarlanan çakıllara
Tam o sıra bir vapur yanaşıyor iskeleye uzun sürecek bir sonbahar taslağı gibi
Denize yeni sürülmüs bir tarlaya benziyor, uyanık, diri
Ve işin tuhafı bense
Alışıyorum gittikçe
Her gün bir parça daha alışıyorum yalnızlığıma
Ürperiyorum bir ara arkamdaki ayak sesinden
Ve bu yüzden mi bilmem
Durup bir süre çevreme bakar gibi yapıyorum
Sürüyle kus havalanıyor defnelerin içinden
Sürüyle, evet, hatırlıyorum birden
Nicedir unutmuşum saymayı bile günleri
Dağılıp gitmişler herbiri bir yana
Kuşlar gibi, onlar da
Benimse ne gidecegim bir yer
Ne de özlediğim bir şey var
Öyleyse neden yazıyorum bu sözleri ona
Bu biraz sevdaya benzeyen, biraz da sevdasızlığa
Böyle gelişigüzel, böyle kırık dökük
Sanki hiç kimselerin kullanmadığı bir gün kalmış bana.

Uzun bir cumartesiyi hatırlıyorum, saat on iki
Dalıp gidiyorum, düsünüyorum da, saat on iki
Bir sigara yakıyorum, bir kağıda bir iki dize yazıyorum
Yerini iyi bilen, onurlu bir iki sözcük daha
Ama hiç kımıldamıyor, akrep de, yelkovan da
Yani tam böyle birşeye benziyor zaman
Yılgın ve çarpıcı renkler içinde pek kımıldamayan
Çıkageliyor sonra, saat on iki.

Anlıyorum
Yaşam elbette uzun biz duyabildikçe sevgiyi
Yalnızca bunun için uzun
Yani sevgiyle de sevebilir insan, sevdayla da
Örneğin
Bir sevgiyi yontup onarmak için
Döğüşmek de sevgidir
Ve benim bildiğim kadarıyla
Her şeydir bir insan, her şeydir
Yalandır kısalığı yaşamın
Ve özellikle insan dediğimiz şey
İnançli bir insan soyunun parçasıysa.

Sonunda başbasa kalıyoruz gene
Başbaşa kalıyoruz doğayla ben
İşte az önce yağmur da başladı, cumartesi günlerden
On temmuz cumartesi
Bir vapur daha kalkıyor iskeleden
Ve yağmur hızlanıyor biraz
Uzanıp yatsam diyorum otların üstünde çırılçıplak
Tam öyle yapıyorum
Şimdi yağmuru seviyorum, şimdi yağmuru seviyorum, yağmuru seviyorum.

EDİP CANSEVER

1 Temmuz 2010 Perşembe

Kendime Öğüt

Uslanma hiç hep deli kal
Büyüme sakın çocuk kal
Es deli deli böyle kal
Son harmanında sevdanın
Tüken toz toz savrula kal
Suçüstü bulmalı ölüm
Ölürken de sevdalı kal ...

AZİZ NESİN


Bütün Kitapları Yakmalı



Bütün kitapları yakmalı
Sevda üstüne ne söylemişlerse yalandır
Kitaplara göre insan
Karanlıkta yüzüne bin mumluk lâmba tutulmuş
Gözleri, yüreği kamaşmış insandır
Aptaldır, hastadır, kahramandır
Bütün kitapları yakmalı
Sevda üstüne ne söylemişlerse yalandır.
İçinde bir tek suret yaşayan yüreğe yürek mi derler
Bir tek yaprak veren dalın boynun burarlar
Bir tek meyve veren dalı keserler
İnsan dediğin bir buğday tarlası gibi olmalı
Esti mi rüzgâr bir değil milyonlar için esmeli
Bir tek meyve veren dalı kesmeli
İnsan dediğin derya misali
Üstünde milyonlarca dalga
İçinde kıyametler kopmalı
İnsan dediğin derya misali
Uçsuz bucaksız olmalı

BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU



Bana Zamandan Söz Ediyorlar



Gelip size zamandan söz ederler
Yaraları nasıl sardığından ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.
Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
Dahası onlar da bilirler. Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,
öyle düşünürler.
Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak,
sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle
yeniden kucaklaşmak kolay değildir elbet. Kolay değildir bunlarla
başetmek, uğruna içinizi öldürmek. Zaman alır.

Zaman
Alır sizden bunların yükünü
O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar
dibe çöker. Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. Bir
yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.
O boşluk doldu sanırsınız.
Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.

Gün gelir bir gün
başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
o eski ağrı
ansızın geri teper.
Dilerim geri teper. Yoksa gerçekten
Bitmişsinizdir.

Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır
anlamları, önemi kavranır. Bir zamanlar anlamadan yaşadığın
şey, çok sonra değerini kazanır. Yokluğu derin ve sürekli bir sızı
halini alır.
Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
Her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır...

MURATHAN MUNGAN

30 Haziran 2010 Çarşamba

Takvim Tutmazlığı



Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha.
Aşk mıydı, değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi?
‘Eylül’de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen’ notunu buldum kapımda.
Altına saat: 16.00 diye yazmıştın, ve 16.04′tü onu bulduğumda.
Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığını
Aramızda bir düşman gibi duran zamanı
Daha o gün anlamalıydım
Benim sana erken
Senin bana geç kaldığını.

MURATHAN MUNGAN

29 Haziran 2010 Salı

Ayaküstü Yaşanmış Aşk Hikayeleri


1.
bildiğim kendimi bildim bileli aşık olduğum,
bildiğim ancak aşıkken var olduğum...
işte bu yüzden, benim için aşık olmak;
çoktandır hasretine katlandığım yokluğum.
'eğer aşktan söz edildiğini duymamış olsalar
hiçbir zaman sevemeyecek olan insanlar vardır, '
demiş La Rochefoucauld
benimse hep böylelerini severek başladı vurgunum...

2.
her durakta ölümsüz bir aşk edineceğim
bir bakıştan, bir duruştan,
çağrışımın sonsuz hızından
unutulmaz bir sevgili daha bırakacağım ardımda.
belki de yaşanabilecek en güzel serüveni
terk edeceğim
daha otobüsün ilk basamağında.
kim bilebilir ki?
sonrayı, sonrasını kim bilebilir?
gizli gizli veda edeceğim ona; görmeyecek
ve bu duyguyla burkulmuş yüreğim
otobüs camına bağrında bir ok ile
bir aşk levhası çizecek, ah min-el!
bu da ötekiler gibi,
kendisini ölesiye sevdiğimi bilmeden
yaşayıp gidecek..

3.
şimdi hemen kalksam buradan
hemen çıksam uzun sokaklardan birine
kiminle karşılaşabilirim
kime vurulurum ölesiye, eve dönmeden
geceme kuzguni bir cehennem gibi eklenen
bir ölümcül sevda hangi köşe başında
keser yolumu
bir tenhaya ulak olan
o suret avı
bırakır mı yakamı
haracı ödenmeden
bırakır mı yakamı
bir suretten, bir şiirden, bir hüzünden
ak kağıda düşürülmüş
imzasını görmeden

bırakmazlar yakamı, bilirim, ben ölmeden

4.
hangi aşk mümkündür aşığı öldürmeden
her aşk, her şiir
ardından uzun uzun bakılan adı bilinmedik sevgilerden,
küskün omuzlu terk edilmişliklerden,
perspektifinde hep bir sokak taşıyan
o sessiz
o faili meçhul cinayetlerden
resim altı sözcüklerden
aşk mümkün olsa idi ah, aşığı öldürmeden

bırakır mı yakamı kağıdın ölüm beyazı sureti
elle bilenmiş sözcükler,
yüreğime sokulan serüvenin hançer tadı
nabzımın atışına ayak uyduran vezninde
gece adımları şiirlerimin
bırakır mı yakamı yaşadıklarımı
dökmeden imgelerin giysilerine
hayatın maskelenmiş gerçekliğine
upuzun bir mesafeyle yeniden sokulmak için
yeniden ve yeniden.

MURATHAN MUNGAN

28 Haziran 2010 Pazartesi

Yağmur Kaçağı



Elimden tut yoksa düşeceğim
yoksa bir bir yıldızlar düşecek
eğer şairsem beni tanırsan
yağmurdan korktuğumu bilirsen
gözlerim aklına gelirse
elimden tut yoksa düşeceğim
yağmur beni götürecek yoksa beni
geceleri bir çarpıntı duyarsan
telaş telaş yağmurdan kaçıyorum
Sarayburnu’ndan geçiyorum
akşamsa eylülse ıslanmışsam
beni görsen belki anlayamazsın
içlenir gizli gizli ağlarsın
eğer ben yalnızsam yanılmışsam
elimden tut yoksa düşeceğim
yağmur beni götürecek yoksa beni.

ATİLLA İLHAN

27 Haziran 2010 Pazar

Seni Bu Gece Öldüreceğim!



Seni bu gece öldüreceğim.
Sigaramın bitmesini bekliyorum.
Ve sana uygun
bir ölüm düşünüyorum.
Belki bıçaklamalıyım seni.
Sana yazdığım şiirler gibi
boşluğa yıkılmalısın.

Belki de boğmalıyım.
Çay bardağımda toz şeker olmalısın.

Ya da yakmalıyım seni,
sigaram gibi.
Ateşinden sıyrılıp kül kalmalısın.



Seni birazdan öldüreceğim.
Sigaram bitti bitecek…
Biraz tütün sarmalısın.


Oysa en iyisi unutmak seni.
Ölmekten bin beter olmalısın.


Aşkın Güngör'ün - Sesli Düşünüyorum Deposundan

26 Haziran 2010 Cumartesi

Bir Masalmış Geçen Yıllar


25 Haziran 2010 Cuma

Sana Bir şeyler Olmuş...



Sana Bir Şeyler Olmuş...

sana bir şeyler olmuş ellerin yüzüme değmeyeli
Metris'in içli türküsünü birlikte dinlemeyeli
yüzün solmuş
gözlerine paramparça yıldızlar dolmuş
üşümüşsün sen gülüm
yüreğin buz gibi olmuş görüşmeyeli

sana bir şeyler olmuş nasıl anlatsam
hani yüzüne biraz yaklaşsam küçülen göz bebeklerin
yabancı gibi
içimde kıpırdayan sancı gibi
'yarılıyor yüreklerin' oysa
zehir zemberek düşlerine ayaz vurmuş
saaatin yelkovanı durmuş buralardan geçmeyeli


sana bir şeyler olmuş farkındasın
ellerin tanımıyor ellerimi
seni ne çok sevdiğimi unutmuşsun
bir de yaşlı falcıya verdiğin gizli yemini
papatya fallarını ve Kız Kulesi masallarını
beni Üsküdar'da bir vapurun ardında
kendini sonu yazılmamış acıklı bir romanda unutmuşsun

sana bir şeyler olmuş
sanki yorulmuşsun sanki susamış
sanki şımarık bir sarmaşık gibi
boynuna dolanmış duyguların
uykuların dökülmüş dizlerinin önüne
geceye ve gün dönümüne verdiğin kurbanların

boynu bükülmüş
sanki biraz üzülmüşsün
hayaline kırlangıçlar düşmeyeli

sana bir şeyler olmuş korkuyorsun
Metris gibi içli
Urfa Dağları gibi yanık okuyorsun kaderi
kederi zehir gibi sokuyorsun içime
en çocuksu yönüme lanetler okuyorsun
gözlerin af dilerken
sen karanlık kokuyorsun

sana bir şeyler olmuş
Karadeniz gibi hırçın bakışmaların
adım atışlarının bileği burkuk
gözlerin kan çanağı yüreğin soluk
yıkık dökük hislerinle boğuşuyor gibisin
seni ne çok sevdiğimden hala emin değilsin


seni böyle sevmeseydim
incir çekirdeği yalanların dokunmazdı içime
rüyayı gerçek sananların
kalbi kırılmış hali
bu denli yakışmazdı yüzüme

sen benim en kuytu gizlimde saklımdasın
sen benim... ölüm gibi aklımdasın


'Şu Metrisin Önü Bir Uzun Alan
Bir Tek Seni Sevdim Gerisi Yalan'

Mükerrem Suna Varol
Aşkın Güngör'ün Sesli Düşünüyorum Deposundan

Çok Uzaklarda Biri...



Bu gece çok uzaklarda biri, benim için bir şarkı söylemeli! Oldukça hüzünlü, oldukça karamsar, boğmaca çıkartan bir şarkı olmalı bu... Dinleyenin kulakları kanamalı..

Bu gece çok uzaklarda biri, birdenbire adımı fısıldamalı... Oldukça titrek, oldukça masum olmalı bu fısıltı.. Duyan rüzgarın içi ürpermeli..

Bu gece çok uzaklarda biri, benim yerime bir maskeli baloya gitmeli.. Maske diye bir ayna taşımalı yüzünde! Karşısına geçenin kendisini görebileceği hakiki bir ayna!

Bu gece, ormana, ormanımıza geri dönmeliyiz.. Ah, ellerim titriyor: Yeryüzünü tutamıyorum! Bütün tenlerde benim parmakizim! Ah kalbim, haddini aştı: Artık tarih, işlediğim tüm suçları üstlenecek sanki.. Daha önce neredeydik?!

KÜÇÜK İSKENDER - Balık Burcu Hikayeleri

Yağmur Herkese Yağar...



HERKES VE BİRKAÇ KİŞİ

Yağmur Herkese Yağar
Güneş Isıtır Herkesi
Mevsimler Herkes İçindir
Yalnız Çığ Altında Kalan
Sele Kapılan Her Zaman Birkaç Kişi

Herkes İçindir Aşk Da Ayrılık Da
Yalnızca Birkaç Kişi Ölür Acıdan
Eskiden Ölümle Tartılırdı Ayrılık
Kiminin Hayatı Yalnızca Unutkanlıktan

Her Şey, Herkes İçin Değildir Oysa
Kimi Hiçbirşey Ögrenmez Karanlıktan
Yalnızlığı Kullanmayı Bilmez Kimi
Kimi Ayrılamaz Karanlıktan

Yağmur Herkese Yağar
Ama Çok Az İnsan Tutar Yağmurun Ellerini
Onca Şarkı Onca Film Onca Roman
Ama Sevmeye Yetmez Herkesin Kalbi

Çığ Altında Kalan Sele Kapılan
Aşktan Ve Acıdan Ölen
Birkaç Kişi Dünyayı Başka Bir Yer Yapmaya Yeter
Aslında Onların Hikayesidir Anlatılan
Diğerleri Dinler, Seyreder, Geçer Gider
Geçer Gider Herkes
Hikayelerdir Geriye Kalan.

MURATHAN MUNGAN

24 Haziran 2010 Perşembe

Kakafona II-Şiir Leşleri



Of be Kakafona, iyice saldın kendini.
Ne bu bir karış sakal?
Ne bu dudağındaki şiir lekesi?

Doldur şu kadehleri de güzelleşelim.
Yaslayalım sırtımızı gecenin türbesine.
Ayıp şarkılar da söyleyelim, olmaz mı?
Ve küfredelim birlikte hayatın böylesine.

Sonra o şehri de anlatırım sana, söz;
biriktirip parayı gidemediğin hani;
hani şiirlerin kendini çok ucuza sattığı;
hani cilalı egoların yosmalarla yattığı;
zavallı yürekleri sefil pazarlıklarda
kirlenmiş şairlerin aşkı ucuzlattığı...
Hani bildik yakarıların sahte dizelerinde
Allah’ı sevmeyenlerin rubailer yazdığı...

O şehir ki, kokmuş hani, şiir leşleri ile...
Hani dize dize kirletilmiş şair eskilerince...

Eh be Kakafona, ne yalan borcum var sana!
Şöyle bi’ yanaşıp da şu gözlere baksana!
Hayatı cebimde taşımışım oğlum ben!
Üç çekişte almışım bir kerelik soluğumu!
Ölümle körebe oynamışım, yaşım henüz beş
ve o tren garımda durmayınca anlamışım
bu şiirlerin birer kalleş
şairlerin madrabaz olduğunu...

Sen iyi çocuksun Kakafona, kıyamam sana.
Öğrenmen gereken bir milyar hayat var daha
ve içini görmen gereken sayısız yürek.
Kim olduğunu anlaman için
ruhunu başka yüreklere akarken izlemen gerek.

Bırak bu şiirleri!
Bunlar çırak yüreklilerin işleri!
Söylesene sen bana,
hani o düşlerine konuk olan gece gözlü dilberi
okşasın ister miydin
başkasının elleri?
Eh ulan Kakafona, ayıp oluyor tabii ama,
anlamazdın ki başka türlü
sevgili teninde gezen yabancı dizelerin
çocuk yürekli adamları küstürdüğünü.

Hey, Kakafona, öyle gürültülü susma!
Patlat bakalım bir türkü!
Sonra da şu yıldızları çek üzerimizden!
Görmüyor musun mübareklerin
şarabımızda yüzdüğünü?
Ha?
Tamam.
Anlatırım bi’ ara
garımda durmayan trenin de
beni neden üzdüğünü...

Aşkın Güngör, 4 Ağustos 2003 – 7 Ağustos 2003

23 Haziran 2010 Çarşamba

Tanıdım Seni Hüzün!



tanıdım seni hüzün yine mi döndün
tenha sokaklarıma
hazırım karşı koymam tuzaklarına
savur beni yollarına
gir içeriye yürek korkmaz
deliye döner akıl kalmaz
çiçeği gonca sevdam
sana gül açar solmaz
yine mi geldin hüzün kapılarıma
hadi giyin kuşan gir odalarıma
yabancı değilim tanırsın beni
her veda sonrasında

22 Haziran 2010 Salı

Masallardaki Gibi Bir Varmışım Bir Yokmuşum..



Ben nice depremler gördüm
Kolay kolay yıkılmam
Her defasında kaybetsem
Yine de hiç üzülmem
Aslında bu kadar da kırılgan değildim
Kendi yaptığım düşmanlara yenildim
Bir kayboldum sonra tekrar belirdim
Masallardaki gibi
Bir varmışım, bir yokmuşum
Sen bana imkanlar sundun
Ben bunu kabul edemem
Şimdiye kadar yalnızdım
Öyle pat diye değiştiremem
Aslında bu kadar da kırılgan değildim
Kendi yaptığım düşmanlara yenildim
Bir kayboldum sonra tekrar belirdim
Masallardaki gibi
Bir varmışım, bir yokmuşum
Korkarsam sakince ıslık çalarım
Ben susmam sende susmaki korkmayalım
malesef az sonra gitmem lazım
Huyum böyle aynı yerde hiç kalmamışım
Bir varmışım bir yokmuşum….

21 Haziran 2010 Pazartesi

Uzaktı Sevinmek...



Denize, dalgalara bir kez daha baktı. Bu anı belleğinde tutmak, hiç unutmamak istercesine gözlerini zorlayarak baktı. Yolları, dönüş yollarını, evini, odasını, masasını düşündü. Gönüllü bir özlem gibiydi her şey. "Unutacağım,"dedi. "Bugünleri de unutacağım. Her şey eskisi gibi olacak. Her şey anı olacak."

-akşamsefaları dolandı ayağına.- Yoldan saptığını, bahçenin yeni karılmış toprağına, bakımlı çiçeklerine bulaştığını ayrımsadı. Akşam oluyordu. Bir kez daha akşam oluyordu."Son günüm bu," dedi. "Bu akşamı hiç unutmayacağım. Unutmamalıyım." Yollar. Unutulmamak bizim dışımızda. Unutmak üzerine söylenen her şey yalan aslında.

(Yarın orada olacağım. Orada.) Bir yazdan geriye ne kalacak ki? Herkes unutacak birbirini. Alınan adresler hiçbir işe yaramayacak. Ara sıra yollarda karşılaşılacak. Ve herkes bu yazı, çürümeye yüz tutmuş anıları konuşacak ayaküstü. Sonra yine yollar. Yine herkes kendi evinin yolunu tutarak akşama karışacak... Her yaz böyle olmuyor mu? Her yaz biz nasılız? Yarın sabah döneceğim. Sevinmeliyim biraz da... Döneceğim.

MURATHAN MUNGAN - 4 haziran 1979


20 Haziran 2010 Pazar

Kıyamam...


Bir gün anlayacaksın neden sessizce gittiğimi
Senden vazgeçmek uğruna nasıl bir savaş verdiğimi
Mevsim kış olur hani bir yudum güneş bulamazsın
Sonsuz uçurumlardaki çiçeklere dokunamazsın

Her sabah bir sayfa daha eksilip gidiyor ömrümden
Gönlümün yıkıntılarında can çekişiyor umutlarım
Ellerimde acı var ellerini tutamam kıyamam sana
Yollarımda ayaz var yaklaşma yollarıma kıyamam sana

Karanlık gecelere ortak edemem seni kıyamam sana

19 Haziran 2010 Cumartesi

Aragon ve Elsa'nın Gözleri



ELSA'NIN GÖZLERİ

Öyle derin ki gözlerin içmeye eğildim de
Bütün güneşleri pırıl pırıl orada gördüm
orada bütün ümitsizlikleri bekleyen ölüm
Öyle derin ki her şeyi unuttum içlerinde

Uçsuz bir denizdir bulanır kuş gölgelerinde
Sonra birden güneş çıkar o bulanıklık geçer
Yaz meleklerin eteklerinden bulutlar biçer
Göklerin en mavisi buğdaylar üzerinde

Karanlık bulutları boşuna dağıtır rüzgar
Göklerden aydındır gözlerin bir yaş belirince
Camın kırılan yerindeki maviliğini de
Yağmur sonu semalarını da kıskandırırlar

Ben bu radyumu bir pekbilent taşından çıkarttım
Benim de yandı parmaklarım memnu ateşinde
Bulup yeniden kaybettiğim cennet ülke
Gözlerin Perumdur benim Golkondum, Hindistan'ım

Kainat paramparça oldu bir akşam üzeri
Her kurtulan ateş yaktı üstünde bir kayanın
Gördüm denizin üzerinde parlarken Elsa'nın
Gözleri Elsa'nın gözleri Elsa'nın gözleri.
LOUIS ARAGON


17 Haziran 2010 Perşembe

Sevdiğim Filmlerin Afişleri









16 Haziran 2010 Çarşamba

Kalbin Meridyenleri: Sevmenin Zamanı




Bir kadını onun hiç planlamamış olduğu bir anda sevivermek...

O öyle düzensiz otururken, bacağındaki sivrisinek ısırığını tembel parmaklarıyla kaşırken, sonra yüzünü buruşturup güneşli uzağa bakarken, sonra nedensiz yeniden dönüp tırnak dipleriyle oynarken... İzlendiğini bilmediği bir anda bir kadına, içinden bir dünya akıtmak...


Sevmek sürekli bir şey değildir belki; bir ânın yarılması ve bütün zamanın o ânın içine akmasıdır. Bütün kalbin o sonsuz âna dolmasıdır. Ne kalacak sevmelerden geriye? Bu kadar ortak yatırım mı? Bir fotoğraf sadece. Bir günün, hiç de özel olmayan o anın, hiç de hesaplanmamış bir duruşu...


Bir adamı onun hiç planlamamış olduğu bir anda sevivermek...

Masadaki suya uzanırken yorgun gömleğinin kol düğmesi meğer açılmışsa, bileğinin biraz yukarısı olan o adsız beden alancığına dalıvermek. Tam da o sırada apartman yöneticisinin saçmalıklarından bahsederken o seslerin silinivermesi niyeyse senin zaman ve mekandan vakumlanıp bu ânın o hep hatırlanacak olan fotoğraf olduğunu anlayıvermen.

Sevmek zamanın içinde gerçekleşen bir şey değil belki; zamandan ve mekandan vakumlanarak sıyrıldığında, olup bitenlere sanki çekiliverdiğin tavanın bir köşesinden bakıverdiğinde görebildiğin bir şey. Belki sevmek zamansız ve mekansız bir şey; kendi kendini izlerken farkına vardığın bir şey.


Yanına geliveren bir bebek -çocukla öyle lalettayin ilgilenirken, birden eliyle parmağını kavrayınca kendini onu kucaklayıverirken bulabilirsin mesela. Onun ensesini koklarken bulabilirsin kendini; pudralı bir süt kokusu. O, aniden boynuna sarılınca kendinde de artık bir anne kokusu, bir baba kokusu, artık her ne cinstensen işte, o kokunun var olduğunu, bir gün büyüyen bir çocuğun hafızasında senin kokunun iyi şeylere dair bir anıya dönüşeceğini düşünebilirsin. Annenin, babanın kokusu ne kadar büyüsen de sende kalacak ya, sen de kalacaksın bir başkasında. Böyle anlatılmaz, tarif edilemez bir kokular tarihinde sen de bir yerlere yerleşeceksin sonunda. Sevmek tarihle ilgili bir şeydir belki. Zamanın içine yuvarlandığı anlar toplamından oluşan bir tarih, hesaplanmamış ve çekilmemiş fotoğrafların biriktirilmesinden oluşan bir belgesiz arşiv.


Bir gün her şey bitecek. Küllerinin bir tepeden bir denize ulaşması üç saniye sürecek. O kadar! Böyle bir haksızlığı var doğanın insanoğluna, adına ölmek deniyor. Büyük saçmalık, büyük rezalet, ama öyle. Üç saniye, o kadar! Sevdiğinin küllerini savururken tepeden denize doğru, belki o zaman, "Seni sevmiştim" cümlesi bile sığmayacak o üç saniyelik uçuşmaya. O cümlenin gerisinde koskocaman bir hayat duracak: Uzun zaman. Cümlenin içi: Üç saniye. Cümle bittikten sonra: Daha uzun, çok uzun, sahipsizleştikçe uzayan bir zaman. Sevmek zamanın içinde gerçekleşen bir şey değil belki. Zamanı bölen, ayıran, parçalayan; zamanın içinde kendi zamanını yaratan bir tuhaf şey. Sevmek belki de zamanın içinde değil, zamanın sonunda bir şey. Nasıl bir hayat bitince anlaşılırsa o hayatın nasıl bir hayat olduğu, bir sevmek de ancak kendini bittiğinde ispatlayabilir belki. "Seni seviyorum" cümlesi mümkün değildir sanki. Mümkün olan "Seni sevmiştim" demektir. Çünkü sevmek şimdiki zamanla, dünya zamanıyla ilgili bir şey değildir. Kalbinin meridyenleri yeryüzü meridyenleri kadar düzgün değildir.


ECE TEMELKURAN

9 Haziran 2002 Milliyet

Fotoğraf:TT

Birini Sevmek Korkunç Bir Şey Değil midir?


Her gelen, beraberinde bir gün gidecek olduğu gerçeğini de getirir. Belki de bu yüzden kimileri kimsenin gelmesini istemeyecektir. Bir gidişe daha dayanamayacağı için zamanı çalı çırpıyla, çaputlu bir karışıklıkla, mühim işler kalabalığıyla, ufak tefek heyecanlarla, figüran kalplerle dolduracaktır.

Çünkü insanı, birini sevmeden önceki halinden çok daha yalnız bırakır birinin gitmesi.

Zaten belki de, bir öncekinin olduğunu unutabilir kişi. Sabah nasıl kalkardın sen o gelmeden önce? Gece ne yapardın o hiç yokken? Sen kimdin ki zaten? Nasıl bir şeydin ki sen?

İnsan kendinin ne olduğunu bile unutabilir bazen.

Birini sevmek sizce de çok korkunç bir şey değil midir sırf bu yüzden?

ECE TEMELKURAN

15 Haziran 2010 Salı

Ve falan Ve filan...



Tam oradasın şimdi. Buralara geldiğinde ne olacağını hiç düşünmemiştin. Aynada sende yeni olanın, "büyümüş" olanın ne olduğunu aramaktasın. "30 yaşından sonra aldığın kilolar üzerine yapışır" diyor etraftakiler, böyle düşük kaliteli kaygıların kenarındasın. Belki de onlar haklılar; "aklı başında bir kadın olmak" konusunda düşünmelisin. Bol bol su içip, sigarayı bırakıp, sebze ağırlıklı yemekler pişirip, buzdolabına rejim listeleri yapıştırıp...

Ve falan ve filan... Oysa sana sorsalar, şimdiki gözlerinin farkını söyleyemezsin çocukluk fotoğraflarından! Öyle değil mi? Her kış usturuplu ayakkabılar giyinip, ama her kış eskidenki gibi yuvarlak burunlu, kırmızı çizmeler almayı gizlice planlayan ve hemen vazgeçip bu acayip fikirden zevahiri toplayan...

Ve falan ve filan... Artık yaşını sorduklarında "girdiğini değil bitirdiğini" söylüyorsun sen, ama hala alışamadın buna; acıklı bir yalan atıyorsun hissini çıkaramıyorsun içinden. Sana sorsalar, dirayetli, basiretli, güçlü-kuvvetli, kafası net, hayatını yoluna koymuş bir kadın olamadan, sel basması gibi sanki, gün almaya başladın otuzundan.

Belki de bütün yıllar içinde, yavaş yavaş değil de tam yaşını düşündüğü anda, aniden yaşlanır insan...

ECE TEMELKURAN

Ben Böyle Yürek Görmedim...


Bir çocuk gördüm uzaklarda
Gözleri kederli hatta korkulu
Her şeye rağmen biraz gülümsedi çocuk
Sıcak sade ama biraz kuşkulu

Bir çocuk sevdim uzaklarda
Sanıyordum ki onun özlemi de buydu
O ise bir bakışta beni örtülerimden
Yalnızca ve yalnızca duygularıyla soydu

Ben böyle yürek görmedim böyle sevgi
Şimdi çocuk büyümekte günbegün
Bütün hüzünleri okşadı birer birer
Gizli bir ümide sarılarak biraz küskün

Bir çocuk gördüm uzaklarda
Biraz çocuk biraz adam biraz hiçti
Ellerinde yaşlı zaman demetleri
Daha önce denenmemiş yeni bir yol seçti

Bir çocuk sevdim uzaklarda
Bir elinde yarın öbür elinde dün
Erken ihtiyarlamaktan sanki biraz üzgün
Dünyanın haline bakıp güldü geçti

SEZEN AKSU

Bir Lodos Lazım Şimdi Bana...



Uzanıp Kanlıca’nın orta yerinde bi taşa
Gözümün yaşını yüzdürdüm Hisar’a doğru
Yapacak hiçbir şey yok gitmek istedi gitti
Hem anlıyorum hem çok acı tek taraflı bitti

Bi lodos lazım şimdi bana bi kürek
Zulada birkaç şişe yakut yer gök kırmızı
Söverim gelmişine geçmişine ayıpsa ayıp
Düşer üstüme akşamdan kalma sabah yıldızı

Ah İstanbul İstanbul olalı
Hiç görmedi böyle keder
Geberiyorum aşkından
Kalmadı bende gururdan eser

Ne acı ne acı insan kendine ne kadar yenik
Bulunmadı ihanetin ilacı yürek koca bir karadelik
Yapacak hiçbir şey yok gönül bu sevdi
Yeni bir ten yeni bir heyecan bilirim üstelik

SEZEN AKSU

14 Haziran 2010 Pazartesi

Boşlukta Bir Noktayım...


boşlukta bir noktayım
senden uzak sanki rüyadayım
etrafımda gölgeler dört duvar
seni arar kollarım
yalnızlık yollar gibi uzar gider
korkar sendelerim
özlerim anlatamam sensiz yapamam kararır gözlerim

ben seni seven kadın
benim olman için bilsen neler yapardım
kendi dünyama alırdım yanıma
oradan sonsuzluğa sürer aşkım

seninle aramızda denizlerle zaman olsa bile
ben duyar hissederim
yinede benimlesin sevgilim
nasıl ki ayrılamaz birbirinden
gündüz geceden
bende senden ayrılmam yaşayamam sensiz olamam

ben seni seven kadın
benim olman için
bilsen neler yapardım
kendi dünyama alırdım yanıma
oradan sonsuzluğa sürer aşkım

Aşk Yeniden...

Aşk yeniden Akdenizin tuzu gibi
Aşk yeniden rüzgarlı bir akşam vakti
Aşk yeniden karanlıkta bir gül açarken
Aşk yeniden ürperen sahiller gibi
Aşk yeniden kumsalların deliliği
Aşk yeniden bir masal gibi gülümserken
Gözlerim doluyor aşkımın şiddetinden
Ağlamak istiyorum
Yıldızlar tutuşurken gecelerin şehvetinden
Kendimden taşıyorum
Aşk yeniden Akdenizin tuzu gibi
Aşk yeniden rüzgarlı bir akşam vakti
Aşk yeniden karanlıkta bir gül açarken
Aşk yeniden bitti artık bu son derken
Aşk yeniden aynı sularda yüzerken
Aşk yeniden rüya gibi bir yaz geçerken
Gözlerim doluyor aşkımın şiddetinden
Ağlamak istiyorum
Yıldızlar tutuşurken gecelerin şehvetinden
Kendimden taşıyorum
Aşk yeniden unutulmuş yemin gibi
Aşk yeniden hem tanıdık hem yepyeni
Aşk yeniden kendini yarattı kendinden

MURATHAN MUNGAN

quizas quizas quizas

Sana sürekli soruyorum
Ne zaman, nasıl, nerede?
Sen her zaman aynı cevabı veriyorsun
Belki, belki, belki
Günler böyle geçip gidiyor
Ben acı çekerken
Sen hala aynı cevabı veriyorsun
Belki, belki, belki
Zamanını harcıyorsun
Düşüne düşüne
Hep daha fazlasını istiyorsun
Ne zamana kadar ? Ne zamana kadar ?
Günler böyle geçip gidiyor
Ben acı çekerken
Sen hala aynı cevabı veriyorsun
Belki, belki, belki


Aşk Üzerine Köşeli Yuvarlamalar

- Sevgi'den ad yapılıyor.. Mutlu’dan ad yapılıyor.. Aşk adında ne bir kadın gördüm ne de bir erkek.. Bu korku neden?

-Sevgi ile sevgiye karşı:
"sevilenin yanlışları görülmez, sevilmeyenin görüntüsü yanlıştır."

-Saraya her şey alınabilir, her şey girebilir. Bir şey sokulamaz. Aşk. Bütün eski sarayları gezdim.. Kadınla doluydu. Şiirleri, sazları, sözleri, içkileri, renkleri, suları, oyunları, masalları kısaca aşkın bütün endüstri araçları vardı. Aşk neye yüzyıllarca dağlarda, denizlerde gezmiş- dolaşmış anladım.

-Sevgi kolay aşk zordur.. Sen desen ki: -Sevgi zor aşk kolaydır.. Kimi, neyi değiştirebileceğiz ?

- Aşk'ın öncesi yoktur. Ötesi mi ? O hiç yoktur.

- Her sevgi yorulmak demektir, her yorulmak bir sevgi değil.

Özdemir Asaf

13 Haziran 2010 Pazar

Metin Üstündağ Bir Pusuladır.

"Aşk iki kişiyle oynanır, iyi olan kaybeder..."

"Bir yerlerim kopuyor, ‘‘sen’’ nehrine akıyor..."

''İçimde bir telefon sürekli bir yerleri arıyor, bir yerler içime sürekli meşgul çalıyor...''

Eskidendi Çok Eskiden...

Hani erken inerdi karanlık,
Hani yağmur yağardı inceden,
Hani okuldan, işten dönerken,
Işıklar yanardı evlerde,
Eskidendi, çok eskiden.
Hani ay herkese gülümserken,
Mevsimler kimseyi dinlemezken...
Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken,
Eskidendi, çok eskiden.
Hani hepimiz arkadaşken,
Hani oyunlar tükenmemişken,
Henüz kimse bize ihanet etmemiş,
Biz kimseyi aldatmamışken,
Eskidendi, çok eskiden.
Hani şarkılar bizi bu kadar incitmezken,
Hani körkütük sarhoşken gençliğimizden,
Daha biz kimseye küsmemiş,
Daha kimse ölmemişken,
Eskidendi, çok eskiden.
Şimdi ay usul, yıldızlar eski
Hatıralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden
Geçen geçti,
Geçen geçti,
Geceyi söndür kalbim
Geceler de gençlik gibi eskidendi
Şimdi uykusuzluk vakti.

MURATHAN MUNGAN

Söz...



Bu ham dünyada zoraki bir söz gibi sevgim,
Sevsem sana yazık, sevmesem incinirsin.

Metin Altıok

İstersen Hiç Başlamasın




İstersen hiç başlamasın

Bu hikaye eksik kalsın

Onca yaraların ardından

Yeni bir aşk yaratamazsın

Örselenmiş bir çocukluk

İşte benim bütün hikayem

Kaç sevda geçse de yüreğimden

Bu yıkıntıları onaramazsın

İstersen hiç başlamasın

Geç kalmışız birbirimize

Yanlış kapılarda geçmiş bunca yıl

Dönemeyiz artık ilk gençliğimize

İstersen hiç başlamasın

Söz verelim kendimize


MURATHAN MUNGAN

11 Haziran 2010 Cuma

Hayret!..


KİMİ SEVSEM,SENSİN...

kimi sevsem sensin/hayret
sevgin hepsini nasıl da değiştiriyor
gözleri maviyken yaprak yeşili
senin sesinle konuşuyor elbet
yarım bakışları o kadar tehlikeli
senin sigaranı senin gibi içiyor
kimi sevsem sensin/hayret
senden nedense vazgeçilemiyor

her şeyi terk ettim/ne aşk ne şehvet
sarışın başladığım esmer bitiyor
anlaşılmaz yüzü koyu gölgeli
dudakları keskin kırmızı jilet
bir belaya çattık/nasıl bitirmeli
gitar kımıldadı mı zaman deliniyor
kimi sevsem sensin/hayret
kapıların kapalı girilemiyor

kimi sevsem sensin/senden ibaret
hepsini senin adınla çağırıyorum
arkamdan şımarık gülüşüyorlar
getirdikleri yağmur/sende unuttuğum
hani o sımsıcak iri çekirdekli
senin gibi vahşi öpüşüyorlar
kimi sevsem sensin/hayret
in misin cin misin anlamıyorum

ATTİLA İLHAN

Ormanların Gümbürtüsünden



Bir yüzük yaptım sana güvercin teleğinden,
Bir yüzük bükerek hoşçakal sözcüğünden.

Bir yüzük yaptım belli belirsiz,
Eski bir gramafon sesinden.

Bir yüzük serçe parmağın için,
Bulutsuz bir gecede kayan yıldız izinden.

Bir yüzük yaptım terli bir yüzük,
Avucumdan geçen ince hayat çizgisinden.

Yanmasını bilen bakır bir yüzük,
Evime akım taşıyan elektrik telinden.

Bir yüzük yaptım, bir yüzük ki;
Yıllardır dinmeyen ormanların gümbürtüsünden.

METİN ALTIOK